bu sitedeki yazılarımın....kopyalanması,çoğaltılması,yayınlanması 5846 ya göre yasaktır...

umarken bulunanlar...





hani olur ya ...
beklersin beklersin gelmez...
ya da gelir...
ama sen zannedersin uzun soluklu bir geliş...
oysa o ateş almaya gelmiştir biraz kalır gider...
veya...
beklersin uzun zaman ...
gelecek diye...
gelir gelmesinede...
yarımdır eksiktir...
senin beklediğin başkadır...
gelen başka...
başkalaşmıştır olamaz mı...

olur...
çünkü...
ne kalan bıraktığın yerde durur...
ne giden ,gittiği gibi gelir...
sen gelişerek,değişerek gelirken ...
o bıraktığın yerde duruyorsa...
veya...
sen bırakılan yerde dururken...
o donanarak değişerek geliyorsa...
eh...
''baştan alalım''
gibi bir durum bile oluşur...
aslında kötü değildir değişim...
kötü olan ...
çubuğun iki ucunda oturup dengede duranların...
aynı oranda değişememesidir...

insan içinde böyle...
yerler,bölgeler içinde...
şehirler arası yollardaki mola yerleri iyi kriterdir bu konuda...
veya uzun süre gidilmeyen yerler mekanlar da...
ilk gidişimde hayran olduğum bir yeri...
aradan hayli zaman geçipde gittiğimde berbat bulmam...
veya...
berbat bulduğum bir yerin gelişimini görüp hayran olmam gibi...

kar'da beklemiştik böyle ...
yağdı yağacak diye diye...
1,5 gün'e fırtınası,kar'ı,tipisi,lapası,buz'u,don'u,erimesi ...
hatta yağmuru...
hepsi sığdı...
şöyle göz dolduran şekliyle yağar sandım ...
3 kepçelik bişey yağdı ...
o'da afet biriminin felaket senaryoları altında kaynadı gitti...
ben yumuşak kar severim...
ayağın gömülecek kar'a sakin sakin yürüyeceksin...
öylede olmadı hava çok soğuktu don'a çekti...
hem çok yağacak, hem kalacak, hem yumuşak olacak...
tamam...
istek dilekçesinide yazdım gönderirim yakında yukarı...
ne umdum ne buldum...
umarım bekleyip durduğum lost'un finalide aynı mıymıylıkta olmaz...

yinede...
yürüdüm,gezdim,
kar altında şehrin sessizliğinin keyfini çıkardım...
kar muhteşem yalıtım sağlar...
İstanbul ,sanırım en çok kar altında sessizdir...
sesini yormadan yanındakilerle sohbet ederek yürümenin keyfi bir başkadır...

sokaktaki can'lara bir kap su birazcıkda yemek vermeyi unutmazsınız değil mi...

biraz fotoğraf çektik...
sokaktaki can'lara bu defa kuru mama verdik...
kar'da donmadan daha uzun süre kalıyor...
adamın biri elinde makina sokaktaki can'ların resmini çekiyordu...
sevimli buluyorum tabi böyle insanları...

hakkatende uğraş veriyor fotoğraf alabilmek için...
yerlere yatıp araba altlarında açı yakalıyor filan...
zor yani...
kısa sürede bizim gruba yavaş yavaş eklemlendi...
hemen açıkladı nedenini...

__siz çağırınca kafalarını uzatıp ses veriyorlar...
ama ben çağırınca gelmiyorlar...bir dergi için hazırlayacağımda bu fotoğrafları...
sizin arkanızdan gelsek rahatsız eder miyiz...

__etmezsiniz buyrun...

başka ne diyeyim şimdi ben buna...
son derece saf ve hayret etmiş bir şekilde soruyor...
''siz çağırınca kafalarını uzatıp ses veriyorlar...
ama ben çağırınca gelmiyorlar''
diye...
herhangi birine herhangi bir şeyi anlatırken...
ve sınırlı vakitlerdeyken...
karşıdaki insanın o konuda azbuçuk bir alt yapısı olması gerekir ki...
çabucak bitsin konu...
da...
anladığım kadarıyla henüz canlı-yemek bağlantısı kurulamamış...
adam herhalde tanımadığım sokakların...
tanımadığım kedi-köpekleriyle gizemli bir bağım olduğunu filan sandı...
yıkmadım onun bu gizem algısını...

pavyon kaçkını avniyenin resmini çekmek için çiçeğinden çikolatasına...
elbisesinden tektaşına götürürken...
fotoğrafını çekerek üstlerinden para kazanacağı hayvanlara ...
2 avuç mama getirmek aklına gelmiyorsa...
ne desem boş...

kar uyuz uyuz yağdı
İstanbul kar altındayken dilimede en uyuz olduğum çocuk şarkısı dolandı...
''mini mini bir kuş donmuştu
pencereme konmuştu
aldım onu içeriye cik cik ötsün diye...
pır pır ederken canlandı
ellerim bak boş kaldı''

garip sarsak sinir bozucu bir şarkıdır...
kuşun donduğuna üzülürken...
canlanması sevindirir...
sonra uçup boş bıraktığı eller üzer ...
donduğu sanılan kuş'un cik cik ötme ihtimalini düşünmek filan...
dedim ya sarsak bir şarkıydı diye...
yağan kar gibi...
umduğunla bulduğunun arasındaki fark gibi...

kar öncesi...




hava buz gibi...
İstanbul 2 yıldan sonra kar görüyor...
şimdilik yüksek kesimlerde...
inşallah geceden itibaren tüm kentte göreceğiz...

erken çıktım ...
zaten fazla bir iş yoktu...
birazda kırıklığım yorgunluğum vardı...
yolda...
telefon çaldı...
ekselans...
''hayrola erken çıkmışın''
diyince...
''eve gidiyorum, kitap okuyup uyuyacam biraz ''
dedim...
durum raporu veriyoruz ya ondandır herhalde...
yürürken...
sokağın başındaki kedi kolonisi geldi aklıma ...
içlerinde 4 yavru bir anne...
ve gelip giden baba var...
hatta onlarında bir kutu öyküsü var...
yani diğerlerinin olduğu gibi...
kutu dediğim...
karda,yağmurda sığınacak liman...
ee o kadar bahsetmişken...
yapımını anlatmadan olmazzz ama di mi şimdi...

aslında kediler için değil köpekler için yaptığımızdan...
ortalama bir sokak köpeğinin girebileceği şekilde büyük oluyor ...
hani köpek cüsseden dolayı sığamıyor bir yere ya...
o yüzden daha bir çaresiz...
ancak yinede çoğunlukla kediler sahipleniyor kutuyu o da ayrı konu...
herşeyden önce ...
tanıdığınız bir beyaz eşya satıcısı olacak...
yoksa da gidip tanışacaksınız...
o arkadaş/tanıdık ...
olmadık zamanlarda bile isteme olasılığına karşılık ...
deposunda 2-3 tane boş kutu bulunduracak...
bu ilk şartı sağladıktan sonra gerisi kolay...
bir giriş yeri bırakılır...
sonra...
straforlar koli bandıyla kutunun üstüne yapıştırılır...
iç kısmına yapıştırırsan yaşama alanı daralır ...
ve tırmalama kütüğü olarak kullanma ihtimalleri oluşur...
o yüzden dış kısma yapıştırıyorum...
yere konulacak kısmına daha kalın olanı koyulur...
yağmur çamurdan ve soğuktan izolasyon...
straforların üstüne battal boy çöp poşetleri kesilip koli bantıyla çevrilir...
2.izolasyon...
sonra ...
ille süsleyecez ya...
onunda üzeri kap kağıdı,paket kağıdı gibi renkli hoş bişilerle kaplanır...
böylelikle...
bir ağaç altına veya sahile koymak için hazır hale geliyor...
sağlam 1,5 yıl dayanıyor...
eh bu da bir şey...
her halta maydanoz belediyenin otoparkçıları ve özel güvenliklede...
bir göz aşinalığımız olacak ki sahip çıksınlar kutuya...
yinede bundan 3 sene önce yaptığım kutu yok oldu...
''hanginiz aldı burdaki kutuyu'' diye adamlara bulaşacakken...

__napacak adamlar kutuyu ...alıpda evlerine götürüp içinde mi yatacak...
diyen bir dostu haklı bulduğum için demedim bişicikler...
zaten kutuyuda...
1 ay kadar sonra...
tesadüf eseri yolda giderken 7-8 km.ötedeki sahilde gördüm...
kutuyu araklamışlar ,yeşillik bir alana koymuşlar...
kedilere yuva olmuş...
önünde mamalar ,sular filan...
eh napalım bende zaten onlar için yapmıştım...
ha burda ...
ha orda...
ee o zaman bununda adı araklama değil olsa olsa yer değiştirmedir...
yıkılıyoruz iyiniyetden gibi duruyorsa da...
kedidir kedi....
tabiki bu kutuların ...
evin ortasındaki yapım aşamasına tanık olanların tepkileri ...
kesin çizgilerle 2 ye ayrılıyor...

ya kutuya şefkatli bakışlarla destekleyen ''eline sağlık''çılar...
ya da vah vah bakışları ile köstekleyen''ne gerek var''cılar...

sokaktaki can'lara bir kap su birazcıkda yemek verirsiniz değil mi...

kutu yapım aşamasının yazımda hep çoğul anlatılması boşuna değil...
çünkü bu ortak çalışmadır ve eve uğrayan herkes nasibini alır...
şöyleki...

__şu straforları getirsene...
__şu koli bantını şurdan bi çevirsene...
__koli bantı bitti gidip aşağıdan alıp gelsene...gitmişken ambalaj kağıdıda al...
hâl böyle olunca...
tepkilerin 2.sinin açığa çıkmasıda azalıyor haliyle...
cevap basit...
__ee sende straforları yerleştirdin ya...

işte bu kedi tayfası aklıma geldiğinden ...
geri dönüp çarşıdan balık aldım onlar için...
eve geldim...
kapıya anahtarı sokarken...
ekselans açtı kapıyı...
yahu konuşalı 40 dakika ancak oldu...
ofisindeydi işi vardı...
evde görünce şaşırdım tabi ki...
aman da aman...
bol maydanozlu bol limonlu pirinç çorbası yapmış...
harika bir çay demlemiş...
ekmek kızartmış...
urfa peyniri dilimlemiş...
salona televizyonun karşısına en sevdiğim yastığımı,battaniyemi getirip ...
bana yer hazırlamış...
seyretmek istediğim dvd leri almış...
elinde bir bardak su ve ilaçlarım ...
hazır ve nazır beni bekliyor kapının eşiğinde...
çoook mutlu oldum çok...

şimdiiiii ...
test zamanı...

''afferim ekselansa'' diyen iyiniyetliler parmak kaldırsın...
''aman canım ne gerek var böyle buldumcuk gibi abartmaya''
diyenler sonsuza dek sussun...
tüm iyiniyetlileri tebrik edip sonrada yanılgılarına sebep olduğum için üzülerek...
derim ki...
ne yazık ki gerçekler her zaman ulvi ve hoş değildir ...

başa dönüyoruz...
evet eve geldiğimde ekselans açtı kapıyı...
üstünde ona 1 hafta önce aldığım en yeni eşofmanı...
mızır mızır...
__aaa sen mi geldin hoşgeldin ...
gibi bişiler geveledi...
sanki 40 dakika önce
'' eve gidiyorum''diyen ben değilmişim gibi...
salona gittim...
manzara süper...
en sevdiğim en puf battaniyemi bazadan çıkarmış...
battaniyeyi bulmak için baza'nın altı üstüne geldiğinden fazlalıklar çıkmış...
onlarıda yatağın üstüne yığmış...
televizyonun karşısındaki kanapeye yatıp battaniyeyide üstüne çekmiş...
yanına bir sehpa almış...
üstünde bir kutu kağıt mendil...
su...
sıcak çikolata...
derece...
yatıyor...

kelaynak kuşu gibi kaldım ortada...
adettendir ya sordum yinede...

__neyin var...
__üşütmüşüm herhalde,ateşim bile var....
__biraz önce iyiydin...uçtun mu eve...
__yoook iyi değildimde sen üzülme diye söylememiştim...
__çaresi olan birşeye niye üzüleyim ben...kendim hastalanınca bile üzülmüyorum...
senin üşütmene niye üzüleyim....
__bilmem ki...
__kaçmış ateşin...
__39 u geçiyor...
__yapma ya...
__bak burda derece istiyorsan inanmıyorsan bak...

baktım ...
derece 39,7...

öyle böyle değil gülmekten katılıyorum...
ateşi 38,5 u buldu mu görsel işitsel sanrıları olan birinden bahsediyoruz...
39.7 ile kalkıp kapı açıyorsa...
gülerim tabi buna...

__gitti gidiyosun ekselans sıkı bas ayağını yere...
__Allah korusun be...ama bak gördün mü işte feci hastayım...
mendil kutusundan mendilleri çekip çekip akmayan burnunu silmeye devam ediyor...
hmmm ...
anlattıklarını hareketlerle destekleme ihtiyacı...
peki...
düşürdüm dereceyi...
koydum kolunun altına...
sehpanın üstünede tünedim...
gözümü kırpmadan bakıp...
bekliyorum...

__üstünü değişsene Sedencik...
__gerek yok....dereceyi alayımda değişirim...
__çay yap bari kendine...
__yok istemem dereceyi göreyimde...
gördüm...
yani dereceyi...
36,5...
görmesi için uzattım...
baktı:
__tehlikeli işte di mi bak ne kadar oynak bir ateşim var ...

ateşten önce termometre oynar tabi...
yakarsın çakmağı...
civalı kısmını hafif uzatırsın istediğin rakamı bulunca tamamdır...

şu battaniye altındaki kitap okuyup uyuma hayalimin üstüne ...
bir bardak su içmek için mutfağa gittim...
başarıyla sıcak çikolata yapmış kendine...
tezgahın üstü ...fırının üstü ...yerler damla damla çikolata...
nefsi müdafaa'dan yırtarmıyım ki...

ısıtalım




ısıtalım kısa kısa...
ısıtalımda neyi...
mesela...
kazanlara soğuk su koyup kurbağa gibi birbirimizi mi...
ki...
o zaten yapılıyor...

***ünlülerden biri...
Ruhi Su yu tanımıyormuş...
olay olmuş...dalga geçilmiş...
niye...
demek dalga geçenlerin hepsi tanıyor ...
onun için mi...
mozart'ın konserine gideninden ...
reşat nuri'ye yeni kitap yazdıranına kadar gördük...
hatta ...
mecburmuş gibi...
inatla okuduğu şiirin şairini bile yanlış bilen başbakanlarımız oldu...

***meğer ''canım ailem '' dizisinin ratingi iyi değilmiş...
o yüzden gününü filan değiştirdiler...
yakındada gider herhalde...
yerinede ''aşk ve ceza'' diye bir dizi gelmiş...
önce merak ettim...
sonrada iş edindim...
net'den bulup seyrettim ilk bölümünü...
herbikesciklerin belgesel seyrettiği ...
hiç ama hiç tv.seyretmediği güzel ülkemde...
birde net'den seyretmişim bak seeen...
aşk kısmını anlayamadım ama...
ceza kısmını anladım...
evet bu verilmiş bir ceza...
zaten ''canım ailem''de bir garip diziydi...
mesela...
dizide...
kimse vurulup ölmedi...
kimse kan davası kaçağı ya da öbür dünya adayı olmadı...
kimse toz ticareti yapmadı...
hatta ot bile içmedi/satmadı...
hiç kimse kimseye tecavüz etmedi...
doğal olarak...
kimse tecavüze uğramadı...
kimse berdelle evlenmedi...
hiç kimse kocası öldü diye kaynıyla evlendirilmedi...
hatta ve hatta canım ailem dizisinde ...
hiç kimse ''malamat olduk'' dışında küfürde etmedi...
o da küfür değildir zaten...
siz malamatı ...
madara olmak yada rezil olmak herşeyin herkes tarafından öğrenilmesi...
olarak da kullanıyorsunuzdur nasılsa...
ne kadar da...
normalite sınırlarını zorlayan tuhaf bir dizi di mi...

sokaktaki can'lara bir kap su birazcıkda yemek verirsiniz değil mi...

oysa...
yerine konulan yeni dizinin ilk bölümünde...
uyuşturucu paketleri istifleniverdi...
ki...
yakında öylee paketlerle filan gösterilmeyecek tv.larda...
hazır beton lar var ya ...
belki görmüşsünüzdür...
hani hem trafikte gider, hem betonu karar sonra adrese teslim boşaltır...
heh işte öylesini icat edecekler...
e halk öyle istiyoo...
halk sigaranın mozaiklenmesini...
hadi boşver sigarayı ...
cânım j.walkerların, martellerin filan mozaiklenmesini istiyor...
reklam için desem o da diil ...
buzlanan kadeh bile gördüm...
ya da halk istemiyor...
halkın seçtiği ya da seçtiğinin seçtiği yönetenler istiyor...
demekki bizde sorun sigara ve içki...
uyuşturucu problemimiz yok...
ülke yol geçen hanına dönmemiş...
narkotikçiler iş yokluğundan pişpirik oynuyor...
di mi...
sonra dizide...
birileri öldürülüyor...
kanı yerde kalmasın diye ailenin kızı diğer aileye peşkeş çekiliyor...
kadının biri, nişanlısı onu aldatınca...
o da bara girip ilk bulduğu adamı sevindirik ediyor...
öbürü kaynıyla evlendiriliyor...
vs.vs...
ve hakikaten vesaire...
bu boktan konuları bir daha ...
yetmedi bir daha ısıtıp ısıtıp sofraya koymak için mi ...
yediniz ...
cânım ''canım ailem''i...
bu sektörün amaçlarından biride...
para kazanmak dışında...
bilgilendirmek,eğlendirmek olduğu kadar iyiye doğruya kanalize etmek değil miydi..
değildi tabi ...
o benim sırılsıklam salaklığımdı...
neyse...

***bu aralar yine atasözlerine olan takıntım depreşti...
ara sıra yazarım buraya tuhaf bulduklarımı...
mesela...
kim demiş o ...
''yüz verdik kediye geldi etti halıya''
lafını...
kesin...
oligofren atalardan biri söylemiştir...
kedi halıya yatağa oraya buraya yapmaz hiçbişi...
o lafın doğrusu şöyle olmalıydı...
yüz verdik hıyara geldi etti kafamıza...

***ne kadar kızarsam kızayım ...
İstanbul'a dönüşlerimi çok sevdiğimi bir kez daha hatırladım...

***israil büyükelçimizin düşürüldüğü durumdan dolayı ...
1 gün süre tanınmıştı özür dilenmesi için...
dilendi bitti...
mi...
yoksa...
yeni mi başlıyor...
''küstah herifler'' diye yaygarayı basarken...
eşzamanlı bir özeleştiride gerekmiyor mu...
büyükelçi olarak gidilen topraklardaki ...
anadili bilmiyorsun ...
onun yerine ortak dil ya da tercüman kullanıyorsun onu anladık...
da...
peki beden dilini okumak...
ı ıh o da yok...
peki kaba tabiriyle ortam koklamak...
o da yokmuş...
peki diplomasi ne?
en iyi gülümseme sanatı mı...
veya...
senaryosu belirsiz bir filmin figüranı olma sanatı mı...
bizim teknikerde güler sürekli...
tavsiye mektubu yazsak mı...

bakalım



yoğun günlerden yollardan sonra ne olmuş...
bakalım...
bankalarla pek sorunum olmamıştı benim...
şikayet etmemi gerektiren fazla bir durumla karşılaşmadım...
zaten uzun yıllar gerek şahsi gerek iş ...
eskiden kalma tek banka çalıştık...
yok canım para istifçiliği filan değil...
bu yılda çıkmadı zaten piyango...
müşterilerin,mimarların,müteahhitlerin çeklerini ,ödemelerini takip edebilmek...
kendi ödemelerimizi ayarlamak ...
sonra kartlar iyice yaygınlaşınca bir kaç banka daha eklendi...
yani zaten benim gibi sıradan mudî'lerdensen...
niye sorunun olacakda tartışacaksın ki bankayla ya da çalışanlarıyla...
işlemlerini,çek,senet vs. yaparsın...
kart borcunu yatırırsın...
ya da yatırmaz faize sokarsın ...

öyle pıtrak gibi köşe başlarında kart dağıtmaya başlamalarından ...
bir adım önce ...
usul usul mudi bilgilerinide güncellediler...
adres...telefon...
cep...
anne'nin gençkızlık soyadı...
baba'nın ayakkabı numarası ...
yok be günahlarını aldım şimdi ...
ayakkabı numarası sormadılardı...
onlarda tamamlanınca...
uzuun yıllar al gülüm ver gülüm geçinip gittik...

önceleri aradıkları zaman açardım telefonu...
baktım o eskiden kalma bankam hakikaten ciddi birşey varsa arıyor...
o da şubeden ...
ve çoğu tanıdıklardan oluşan ekipden biri arıyor...
bu sonradan eklemlenenler ise ...
merkez numaralarından canları sıkıldıkça arıyor...

__sedencik hanım 2 dakika vaktiniz var mı...
__konu ne ...
__vızıttırı sigorta sistemi...müthiş yararlı ayda şu kadar ,bu kadar taksit...
hiç zorlanmadan ödüyorsunuz...karta yansıtıyoruz falan filan...
__yok sağolun istemiyorum...
__ama bakın çok faydalı birde şu açıdan.......
 diyerek başlayan ve sadece bir önceki cümlelere takla attırarak yapılan tekrar tanıtım....
''yeter be''
diyemeyeceğim
ya da
''çat'' diye telefonu kapayamayacağım kadar kibarlar...

hatta...
daha iyisini yapayım...
bundan bir kaç ay önceki akıllara zarar görüşmeyi...
aynen aktarayım...

__sedencik hanım kredi kartınızla ilgili yepyeniii bir fırsatımız var sizeeee...
__dinliyorum neymiş...
__bize 5 tane isim verirseniz bunlar akrabanız arkadaşınız ,çocuk,eş olabilir...
__niye vereyim 5 isim...
__kredi kartı verelim onlara...
__yok sağolun kalsın...
__sedencik hanım size özel bir soru sorabilir miyim...
__cevaplamama hakkım saklı kalmak üzere sorun...
__haa tabii...şey evli misiniz acaba...
__niye evlenme mi teklif edeceksiniz...
__şey ...yok yani değilde ...hani hiç değilse eşinize çıkarsaydık kart...
__var onun kartı...
__olsun birde sizinki olsun...
__bir dakka bir dakka bu ''sizinki'' ne anlama geliyor...
__ekkart işte...
__yani bu başta istediğiniz 5 isme çıkaracağınızda benim kart üstünden ekkartlar mıydı...
__tabii ekkart ama limiti siz belirliyorsunuz...
__delirdiniz mi kardeşim siz..niye durup dururken böyle birşey yapayım...
herkes kendi kartını kullansın ya da kullanmasın banane...

bu nasıl bir ucuz pazarlama taktiğidir...
oysa...
telefonu açar açmaz ilk cümle
''ekkart çıkartmak istediğiniz yakınlarınız varsa isim verin ''
olsa...
kaliteli hizmet anlayışı diyecektim...

bende ...
asıl bankam hariç...
eklemlenenlerin hepsinin genel merkez ve diğer numaralarını cebime
''açma-1-,açma-2- gibi...
kayıt ettim...
aradıklarında açmıyorum bu kadar basit...

derkeeen...
ve
arazideyken ...
bunlardan biri psikopata bağlamış gibi 3 dakikada bir aramaya başladı...
biliyorum o bankanın kartını ...
3 kuruş limiti var...
harcama ...var yok arası...
son ödemeye tam 10 gün var...
başkada hiçbir bağlantım yok...
güzel ...
demekki söyleyecekleri önemli birşey yok...
de işte akşam üstü enn bi eski bankam aradı...

__sedencik hanım bize uğrayabilir misiniz...
__niye...
__bilgiler hakkında görüşmemiz lazım...

sokaktaki can'lara bir kap su birazcıkda yemek vermeyi unutmazsınız değil mi...

arazi dönüşü şube kapanmadan yetiştim...
kahve eşliğinde başladık görüşmeye...

__annenizin evlenmeden önceki soyadı neydi...
__ee kaç zaman olmuş vermişim bilgileri ne alaka...
__peki ...xyz'mi...
__evet...
__başka soyadı var mı...
__yok tabiki...
__yani bizdeki soyadı doğru...
__elbette doğru ...sorun ne...
__diğer çalıştığınız bankalar ve kurumların çoğunda farklı soyadı var...
__siz nerden biliyorsunuz bunu...
__bilgi ağı hahaha ama hiç şaşırmadınız farkılığa...haberiniz vardı yani...


elbette şaşırmadım...
geçmişe dönersek...
hani şu
''ananın kızlık soyadını söyle ''
sorularının uçuşmaya başladığı döneme...
yıllara dayalı karşılıklı güvenle ...
dededen kalma bu bankayla yürüttüğüm ilişkimde ...
gün gelip sorduklarında annemin soyadını doğru olarak söylemiştim...

ama diğerlerine...
ajandama,cep'e not alıp...
attım kafadan soyadları ...

yoo pislik olsun diye değildi...
1.si soru anlamsız
çünkü anlık kanıtlama ihtimalin olmayan her şey anlamsız...
çıkarırsın kimliğini kanıtlarsın kendini...
de
karşımdaki
ana'mın adını sormuyor ...
evlenmeden önceki soyadını...
dolayısıyla...
dedemin soyadını soruyor......
sananeki...
kanıtla desen nasıl kanıtlayacam...
bir sonraki soru anneannemin gençkızlık soyadı mı olacak...
yoksa bu iş...
benim soyağacımı ilgilendiren tapu kadastro memurluğu gibi mi olacak...
işte biraz böyle düşündüğümden...

birazda...

bakalım...
aslı astarı varmıymış bu soyadı fişlemelerinin ...
bulurlarmıymış farklılığı ...
bulsalar ne zaman bulurlarmış...
sistem hızlı mı yavaş mı nasıl işlermiş'in denemesiydi...
ben banka kısmını anlatsamda siz bunu genel olarak düşünün...
hatta 50-100 yıl filan sonrasını görmeye çalışın...
an itibarıyla...
denemeyle sabitlendi uzun zaman sürüyor ortaya çıkışı...
ve tahminim...
kafadan attığın soyadını her yere aynı olarak verirsen sanırım anlaşılmıyor...

son eklemlenenlerden biri verdiği kartı iptal etti...
ikisi dondurdu...
donduranların tatlı su yılanı tavırlarına kızdım onlarıda ben iptal ettirdim...
pis korkaklar...
alt tarafı sistemi deniyoruz di mi şunun şurasında...

aman canım korkmayın bişey olmadı...
ne olacak
giden gitti...
kalan sağlar bizimdir...
ne hayır varsa dededen kalma bankada varmış...
bak o da kalanlardan oldu...