bu sitedeki yazılarımın....kopyalanması,çoğaltılması,yayınlanması 5846 ya göre yasaktır...

tali yol


koku alma duyum oldum olası iyi çalışır...
sanırım kedidir...
evet evet kedidir kedi...
yaşadığınız ortamı hangi canlılarla paylaşıyorsanız
karşılıklı birbirinizden etkileniyorsunuz demektir...
insanlar arasında oluyorda türler arasında niye olmasın...

koku alma deyince akla ilk köpek gelse de...
bu sadece insanoğlunun işine yarayanı kayırması...
kedinin koku /tad alma duyusunun ...
köpeğe oranla daha gelişmiş olması olasılığına karşı...
köpek;
iz sürer...
güvenlik güçleriyle birlikte çalışır...
ekip ruhu vardır...
lider tanır...
evde ,sokakta,işyerinde erken uyarı sistemidir...
eğitilebilir...
koku tanıtılabilir ve o da tanıtılanı algılar ,unutmaz , engeller,izini sürer...
ama içlerinde en önemlisi lider tanımasıdır...
unutulmuş olsa da zamanla aslında köpekler doğaları gereği sürü hayvanıdır...
ya kendisi alfa bir köpektir...
-ki alfa; liderlik ,baskın karakter,dominant 'ıda içeren genel bir kullanım -
diğer köpekleri sürüleri peşine takar yönlendirir
ya da sürünün bir elemanıdır...
ve lidere biat eder...

insanla beraberse ve o insan baskın karakterse insanın liderliğini kabul eder...
tersi olduğu durumlarda fazladır...
bakın çevrenize önde köpek arada tasma...
tasmanın gerisinde her an omzu çıkacak ,diski kayacakmış gibi
köpek gezdiren bir sahip varsa...
doğru okumamız şu olmalı...
köpek baskın karakter liderliği ele geçirmiş
zahiri sahip biat etmiş...
dolayısıyla köpek adamı gezdiriyor...
benimde can dostumun köpeği leo'yu ''görünürde'' gezdirirken...
''özünde'' onun beni gezdirmesi gibi...
aslında ikimiz müthiş keyifli zaman geçiriyoruz...
hatta döndüğümüzde...
''afferim oğlum gezdirdin mi Sedeni''
diye kahkahalarla gülmeleri bile kaçırmıyor keyfimizi...

kedinin koku alma duyusunun daha gelişkin olduğu olasılığına karşılık...
kedi milleti
yan gelir yatar...
çünkü eğitime isterse izin verir...
umurunda bile değildir...
kafasına göre takılır...
ekip ruhu falan yoktur ...
varolması içinde koyduğu şartlar ağırdır...
lider mider tanımaz...
evrenin merkezi kendisidir...
kimse umursamasa da
kendisinin evrenin merkezi olduğuna inancı tamdır...
o inanç normal koşullar altında asla ve kat' a yıkılmaz...
ve zaten
aslolanda inançtır...
gerisi fasaryadır...
ama en önemlisi
alfa olupda diğer kedileri sürüleri
peşine takıp sürükleme gayesi isteği yoktur ...

bazen insanı iyi tanımak için
doğa ve doğada yaşayıp giden
kimi bildiğimiz
çoğu bilmediğimiz
ama
izlerini gördüğümüz canlılar...
yani...
Tanrının diğer çocukları en önemli referanstır...

bu alfa durumu ,köpeklerde insana göre elbette düzdür...
sistem basittir
alfa ruhuyla doğmuştur...
dayatır davranışını ,yolunu , olmasını istediklerini...
karşısındaki diğer köpeklerden biri alfanın dayattığı yolu
yol benimsememişse...
varsa gücü ve püskürtmüşse alfayı...
geçer oturur liderlik koltuğuna
artık sürüde ondan sorulur ,yolda ondan...
ve artık
eski alfa ve...diğer köpekler için biat etme evresi başlamıştır...
ki
''kuyruğunu kıstırmak''
deyimi de burdan türemedir zaten...

sokaktaki can'lara bir kap su birazcıkda yemek vermeyi unutmazsınız değil mi...

insanda
bu çetrefilleşir az biraz...
ama yinede 2 ye ayrılır
alfalar ve olmayanlar diye...
çakma alfaları saymıyoruz tabiiki...
onlar kolay tanınır cila tamdır ,altı pastır...
tınnn diye ses çıkarır...
3*5 tın tınıda buna inandırır peşine takar hepsi o...

bu noktada insanda ilgimizi yönelttiğimiz alfa olanlar olmamalı di mi...
çünkü onlardan çok var insanın yaradılışının yan etkisi gereği...
onları geçip...
alfa olmayanlara bakalım...

mesela...
olmayanları kendi aralarında 3 e ayırabilirim...
1. grup alfa olmaya niyetlenmiş sonra püskürtülmüş ve zorunlu biat etmiş olanlar...
ki ''ezik'' dediklerimiz genelde bunlardan çıkar...
''dişi dişi geçene''deyimide muhtemelen bu yüzden türemiştir...

2. grup doğaları itibarıyla zaten uyumlu olanlar...
ne alfalık iddiasında bulunmuşlardır ne de talepleri olmuştur...
sefa aracısı
-bak bu sefer kibarlığım tuttu -
veya hayatın tadını çıkarıyor dediklerimizde genelde bunlardan çıkar...
eskaza bir liderlik konumunda filan bırakıldılarsa zorla...
fırsatını buldukları anda kaçacaklardır...
bırakın geceleri ...
gündüzün bir saati yüzünüze bakarken bile
kalkanı,bodrumu,kaşı,
ayaklarında sandaletle bir duvarın üstünden gülerek bakacakları manzarayı hayalleliyorlardır...
uyumlulardır
sistemle sorunları yoktur
yaşarlar
doğayla,sistemle alfalarla ve diğerleriyle olabildiğince uyumlu...

birde bi 3. grup vardır
ki enteresan olanı budur aslında...
şimdi sadece kedidir desem bıraksam
belki en doğrusu olacak...
ama
en anlaşılmazı olacak...
insan kısmısındayız ya ondan olsa gerek...
bırakmayalım
3. grup...
alfa olarak doğup doğmadığını dahi önemsememiş gruptur...
dolayısıyla alfa olmak gibi bir gayesi ve gayreti asla olmamıştır...
ama en beteri
alfa filanda tanımaz...
yani
''bak sen şu terbiyesize''
denilerek parmak sallamayı seven o uzun kıvrık parmaklıların
en sevmedikleri gruptur...
laf aramızda sevimsiz taraflarıda vardır hakkaten...

yani öyle ilk görüşte aşk doğması için
sağlam bir aşık olma potansiyelinizin depolanmış olması gerekir...
mesela biat etmezler
ama
beterin beteri...
etmedikleri yetmezmiş gibi ...
kendilerine biat edilmesindende hoşlanmazlar...
işte bu nokta alarm verir...
çünkü alışıldık insan tanımlaması sarsılmaya başlamıştır...
mesela denemek için
''sen ne dersen o olsun'' ya da ''ne istersen onu yapalım''
filan derseniz
ve akabinde ters bir bakış ve nahoş bir cümleyle karşlanırsanız işte o bu 3. gruptur...
oysa
sosyokültürel açıdanda çıkmaz sokaktır burası...
çünkü tuzak gibidirler...
donanım birikim ve duruş olarak
peşinden gidilesidir bu grupa dahil insanlar...
ama
3 adım atarsınız uçmuştur elinizden...
ne kaldı elinde
hiç modeli...
bu gruptan 2-3 tanımı mümkün alt grup çıkarsa da...
ilk 2 sini boşverip 3. ye bakalım biz...

uyum abidesidir
ama kimle??
elbette kendiyle
ve doğayla
ve iç sesiyle
ve yaşamla uyum içindeki insandır...
merkezde kendisidir uyduda...
hani şahıs şirketi gibi
patronda kendisidir çaycıda :)
eh doğal olarak komşularıda diğer şahıs şirketleridir...
veya
kedidir...

aslında bu yazıya bambaşka bir şey anlatmak için başlamış olsam da...
ana yolun tamda yanındaki o dar ama çok sağlam yolun cazibesine kapıldım...
o da bir sonraki yazıda...

hbo



hiperbarik oksijen tedavisi...
basınçlı oksijen odaları olarak biliniyor daha çok...
kısaca hbo...
bir kaç ay önce bana ne zamanlar kullanılır hbo diye sorsalardı...
biricik cevabım vurgun yiyenlerde olurdu...

önce kendi tedavi/ uygulama alanlarını bire bir nakledeyim sonra daraltırız...

*hava ve gaz embolisi
*dekompresyon hastalığı
*karbonmonoksid zehirlenmesi,duman inhalasyonu,siyanid zehirlenmesi
*clostridial myonecrosis (gazlı gangren)
*yumuşak dokunun nekrotizan enfeksiyonları
*crush hasarı,ve diğer akut travmatik iskemiler
*diyabetik,arteriyel,venöz problem yaralar
*radyasyona bağlı doku hasarları
*riskli greft ve flepler
*termal yanıklar,elektrik yanıkları
*intakraniyel apseler
*bazı kan kayıpları(hastaya tıbbi veya dini nedenlerle kan verilmesinin mümkün olmadığı durumlar)
*ani görme kaybı
*ani işitme kaybı
*postanoksik ansefalopati

nedendir bilemem bu klinikler basında dahi yer almıyor...
doktorların bir kısmı konudan habersiz
haberdar olanların bir kısmı bu tedaviye inanmıyor...
sadece bir kısım cin gibi algısı açık doktor öneriyor bu tedaviyi...

mesela
kazada bacağı yaralanmış
aynı zamanda diabet hastası olduğundan bacağı bir türlü iyileşmemiş...
yine de herşeye rağmen müthiş neşeli adamın öyküsünü öğrenince
anladım mutluluğunun nedenini...
hastanede bacağı diz altından kesmeye karar vermişler...
babası çıkarmış hastaneden...
bir başka hastaneye götürmüş...
o hastanede rapor hazırlayıp hbo'ya yollamış...
30 seansın sonunda gözle görülür iyileşme olunca 60 seansa uzatmışlar...
zaten sgk da her hasta için yıllık 60 seansı karşılıyor...
ayağındaki 2 parmak hariç bacak düzeldiğinden operasyonu sadece 2 parmak üzerinden yapılacak...

sokaktaki can'lara bir kap su birazcıkda yemek vermeyi unutmazsınız değil mi...

yanısıra acil olanlarıda var tabi...
mesela ani işitme ya da görme kayıpları...
umarım kimse karşılaşmaz ama eğer karşılaşırsanız...
üşütmüşümdür,enfeksiyondur şudur budur demeyin...
geçmesini beklemeyin...
hiç zaman kaybetmeden en yakındaki tam donanımlı hastaneye ulaşın...
herhangi bir pıhtı vs. nedenle bu kayıp yaşanmışsa ve dr.unuz...
''hay Allah talihsiz bir olay neyse bu kadarla geçmiş olsun'' diyerek
nedenini araştırmak için tahlil istiyor ve hasarı sineye çekiyor ve çekmenizi öneriyorsa...
büyük olasılıkla hbo'dan haberdar değildir veya desteklemiyordur...

siz hatırlatın...
ve hızlı olun ...
çünkü bu tip kayıplarda ilk 90 dakika ,hasarsız atlatmak için önemli...
takip eden 12 saat minimum hasarla/kayıpla atlatmak için önemli...
kabaca oksijensiz kalan hücrelere ne kadar hızlı oksijen ulaşırsa kayıp o denli az olacaktır...
hbo merkezleri 24 saat üzerinden hizmet veriyor...
size en yakın merkezin cep telefonunu cebinize kaydedin...
gece gündüz farketmez kapalıysa dahi 10 dakika içinde açacaklardır...

bu tedavi nasıl yapılır
süresi nedir
kimler alabilir bu tedaviyi
kimler alamaz
yan etkisi var mıdır...
yok mudur...
araştırın...
emek verirseniz akılda kalıcı olacaktır...

her hastalık kişiye özeldir...
her ne olursa olsun hekiminizin onayını almadan bir tedavi seçmeyin...
hekiminize güvenin ...
çünkü nasıl olsa güvenmediğinizi hekiminiz olarak seçmemişsinizdir diye düşünüyorum...
bu yazının bir dr.tarafından değil bir müh. tarafından yazıldığını unutmayın...
ve evet klasik olacak ama sağlığımıza dikkat edelim...
en azından elimizden geleni yapalım...
sonrası Allah kerim...