bu sitedeki yazılarımın....kopyalanması,çoğaltılması,yayınlanması 5846 ya göre yasaktır...

ve soğuk...ve karanlık



Yıllar önce anlamakta güçlük çektiğim temennilerden biriydi
''Allah acısını unutturmasın''
bir aile büyüğümüz ,anneannemin/babamın ardından söylemişti...
anlamadığımı farkedincede açıklamıştı...

şehitlerin ardından donup kalmışken
erciş depremiyle bir kez daha hatırladım bu temennideki derinden gelen sakınmayı ,kollamayı
bu bir doğal afettir
veya değildir...(teslayı yazarken dilerim bulunmamıştır diye bitirdiğimi hatırladım şimdi)
henüz kayıpların tam sayısını veya yaralıların sayısını bilmiyoruz...
bir ihtiyaç listesi henüz yok...
yinede hazırlıklı olalım
önümüzdeki süreçde ilçelerde yardımın toplanacağı noktalar oluşacaktır...
ilaç-kuru gıda-giysi vb.

99 depremine dinci basın -dindar değil ,dinci-karanlığını yansıtmıştı...
şimdide gördüğüm kadarıyla ırkçı basın yansıtıyor o karanlığı...
99 depreminin felaketinden sonra yaşananlarda felaketin son noktasıydı...
dilerim bu sefer yaşanmaz herkes gereken dersi çıkarmıştır
diyeceğim ama
ercişte ekmek karaborsaya düşmüş bile...
bunu önleyelim...
yapabiliriz
kuru gıda,battaniye,giysi,konserve her ne gelirse elden...

hem şehitlere hem depremde kaybettiklerimize rahmet olsun...
ama
o rahmetki sanırım en çok geride kalanlara gerekendir bundan sonra...

sn: şişli belediyesi,pendik belediyesi yardım toplamaya başlamış...

balkon sesleri



bir sıçrarsın çekirge iki sıçrarsın çekirge
peki 3.de ...

yağmurlar başlamadan çok önce erken biten bir iş gününün ardından
balkonda bir iki yere dokundum
dışarı astığım bir kaç saksıyı koli bantıyla sabitledim...
sonra yüklükten balkon duvarının üstündeki demir korkuluğun boyasını buldum...
bandı boyadım aynı renge...
süslemeden olur mu hiç
renkli ojelerle çiçek böcek çizdim koli bandının üstüne
bu boyamalar süsler püsler öyle kolay çizilmiyor
çünkü tepe aşağı sarkıp tersinden çalışıyorsun
yani masaya bir a4 kağıt koyup ters çiçek çizmek gibi düşünün
çiçeği aşağıda ...
sapı yukarda gibi

yinede başarıyla bitti
hani hep söylerim 'balkonlar ardiyeye çevrilmese ve göz zevkim bozulmasa' diye...
işin özü ters durup boyadığım bu saksı güvenliğini ben asla karşıdan göremeyeceğim...
dolayısıyla ancak komşular görecek...
peki ben komşuların göz zevki için mi yapıyorum bunları...
yoo
dağın başında tek ev olsaydım yine aynı özeni gösterirdim...
felsefem şu...
kendimize gösterelim özeni ve varsın birileride bu özenden karınca kararınca beslensin...
sonuçta bu özen nasıl olsa yansıyacaktır...
kendine özen göstermeyenin başkasına gösterdiği özen samimiyetsiz gelir bana...
belkide bu yüzden kendini sevmeyen insanın
başka insanlara ,çoluğa çocuğa,hayvana,doğaya duyduğu o peek çook derin sevgi...
derinden gülümsetir beni...
neyse...

koli bandı iyidir hoşturda
ucu kaybolmamalı
o yüzden 2 cm ini terse çevirip yapıştırdım ,balkondaki sehpaya bıraktım...
öyle işte aldığın eşyayı işi bitince aldığın yere koymaki
bütün ev tez zamanda fare yavrusunu kaybetse bulamayacağı kıvama gelsin...

biraz badem çıkardım zulamdan
sonra taze antep fıstığı
bu taze antep fıstığının en muhteşem tarafı tadından çok kokusudur...
kavrulanı tüketmeye alışkın olanlar bu kokuyu bilmez...
çünkü kavrulma işleminde koku gider...
tarifde edilemez baharlı hoş ve çok güzel bir kokudur...
bu ikiliyi bir tabağa aktardım
ve elbette
kahve konyak hazırladım...
tek kulaklık takıp bi cd taktım müzikde tamam...
çift kulaklık takmam için evde gereğinden çok insan ve gürültü olması lazım...
onun dışında yolda yürürken,sahilde,gemide,yalnızken evde hep tek kulaklık...
tek gözüyle uyuyup tek gözüyle etrafı kesen tilki mi kaçtı içime ne...

balkon güzelleştirme yorgunluğumun üstüne müthiş iyi geldi bu keyif...
baktım korsiyle feriş balkon sedirinde derin uykuda
1-2 yemek meze hazırladım
akşama doğru yavaş yavaş sofrayı kurmaya başladım...

sokaktaki can'lara bir kap su,birazda yemek verirsiniz değil mi...

birses duydum balkonda mekanik gibi...sürtünme gibi...
korsiyle ferişe baktım hani bi yere baksınlarda yer göstersinler bende oraya odaklanayım diye...
bırak yer göstermeyi patilerini sallaya sallaya rüya görüyorlar...
derken saksıdan saksıya binkkk dedi sıçradı çekirge...
renk skalası çok geniş bunların
yeşilden kum,toprak rengine kadar her ton mevcut...
benimki nasıl güzel bir çimen yeşili
üzüldüm...kedisi,kargası,duvarda tavanda gezen kertişleriyle bu ev tuzak gibi bu çekirgeye...
de işte
1 saat sonra balkona çıktığımda aklımdan geçen tuzaklara değilde...
koli bandının kıvırdığım ucuna yakalanmıştı...
Allahtan karga filan gelip ikindi kahvaltısı niyetine yememiş...
aldım bandı masaya
çekirge tutsak bana bakıyor, ben çaresiz ona bakıyorum...

napılırki buna ...
böcek işte sonuçta
böcek uzmanıda değilim
kafasına bi terlik indirmek çözümsüzlüğün çözümü gibi dursa da...
yapamam
bi cesaret çekirgeyi tutup çeksem o ip gibi bacakların kopup bantta kalacağı
gövdeninde elimde kalacağı çok açık
yinede birazcık denedim ı ıh olmuyor...
bantı ve çekirgeyi alıp korsiyle ferişin veterinerine gitsem
adam ya kalpten gider ya da kafasına huni geçirip sokaklara fırlar...
sebebi olurum neme lazım

çay tabağına ılık su koydum içine biraz saç kremi
bandın çekirgeli kısmını kesip tabağa bıraktım...
bi tahta çubukla hafif hafif yüzdürmeye başladım
bu arada boş durmadım tabi çekirgenin rontgenini çektim
gözü nerdeymiş ,kaç bacağı varmış
kafasını sevince tepki veriyor muymuş...
hayvan can derdinde sanki çok umurundaymış gibi kafasının sevilmesi...

çözüldü yavaş yavaş yapışkan
çekirgeyi sudan çıkarıp ayakları kurusun sonrada gitsin diye sehpanın örtüsüne koydum...
ı ıh gitmiyor yakından bakınca ayaklarını tek tek kaldırıyor
ve ayaklarında kalan yapışkan ,ağ misali gözüküyor
ne çözer
alıp geniş bir saksıya bıraktım...
benden buraya kadar...
gerisini toprak çözer...
en azından toprağa yapışmayacaktır ayağı anteni ...

yapışkanlı ayaklar topraklandıkça onları birbirine sürtüp
sonrada tek tek ağzına götürüp
temizlediğini gördüğümde küçük dilimi yutuyordum nerdeyse...
temizlik bittiğinde o zıplamaya başladı...
bende ardından saymaya...
1
2
......
....
...

u dönüşü



üşütmeyen rüzgarı ve kavurmayan güneşiyle İstanbul kendine geldi...
ve bende
mümkün olsada sarıp saklasam bu havayı...
bir sürü olayın peşpeşe eklenmesi sayfamdanda uzak kalmama neden oldu
aslında kollanıp saklanması gereken sadece hava değildi yorumlarda vardı...
önceki yazının yorumlarını yayınlamaya çalışırken eski/yeni tıkladıklarım uçtu elimden...
okuduktan sonra uçsaydı hiç değilse aklımda kalanlara cevap verirdim
ama okuyamadan gitti...
2-3 yıl önce iş için kullandığım mail kutumda yapmıştım böyle bir saçmalığı...
tamamen benim hatam o yüzden emek veren dostlarımdan-okurlardan özür dilerim...

her yıl bu mevsimde mutfağa ait işlerim olurdu...
dondurucuya koyulan bezelyeler,barbunyalar gibi...
pişirerek ya da kavurarak dondurucuda saklamadığımdan bir kaç sebzeyle sınırlı olurdu...
bu yıl barbunyayı kuru tüketmeye karar verdim...
bezelyeyi ise çok tüketmediğimizi görüp vazgeçtim...
bunların yerine dağlar ardı uzakta bulduğum yerli mısır stokladım...
akıllıca tabi...
artık bütün kış çayını çorbasını mı yaparız...
yoksa z.yağlısını mı icat ederiz...
veya alıştığımızdan vazgeçmeyip oturup kemirir miyiz bilemem...

3-5 kavanozda reçel olsun hiç değilse diye dün kızılcık ve vişne aldım...
vişne çok güzeldi o yüzden reçel olamadan yedim
neyseki kızılcık her ne kadar anneannemin yaptığının lezzetinde olamasa da sonunda reçel oldu...
kış hazırlığımız tastamam...
bir yanda mısır koçanları öte yanda reçeller...
yıkılıyoruz uyumdan

bu sabah ise banka tavafıyla başladım güne
ödemeler elbette...
biriktirip biriktirip bankaya para yatıranlar ve onların yaşadıkları çağlar
şimdi cilalı taş devri kadar uzakta...
ee takdir edersiniz ki
herkes çoluğunun çombalağının sünnetinde takılan altınları bozdurarak ihya olamıyor...
ezcümle ödeme turuydu...

sokaktaki can'lara bir kap su birazda yemek vermeyi unutmazsınız değil mi...

sonra
fırsat bu fırsat hazır dışardayken
mahalledeki dükkanlarda kılık kıyafet baktım biraz...
eskiden mağazaların çoğunlukta olduğu caddeler,pasajlar,çarşılardan yapardım alışverişi...
bir kaç büyük mağaza hariç diğerlerinin ''gömlek olmadıysa bluz verelim''
ısrarlarından bunalırdım...
avm ler iyi gelmişti bu yüzden bana
sonra onlardanda sıkıldım...
kalabalığından,soğukluğundan
u dönüşüyle bu seferde mahalle dükkanlarına dönüş yaptım...
mahalledeki dükkanlar ,ilişkilerini doğru bir platformda tutarsan büyük kolaylık...
bir kaç görüşte ezberliyor senin tarzını stilini...
ölçünü biliyor...
sana uygun ürünler gelmişse...
ayırıyor...
üşenmiyor arıyor...

beğendiğim ve bedenine emin olamadığım malın bedenleri veriliyor
evde deneme olanağı sunuluyor...
böylelikle o hücre hapsi verilmiş gibi kabinlere girmek zorunda kalmıyorum...
başka bir marka yada mağazada beğendiğim ürün
benim ulaşabileceğim rakamın çok çok altında tedarik edilip
müşteri memnuniyeti çerçevesinde sunuluyor..
daha ne isteyebilirimki...
işte o ''nasıl olupda iş yapıyor bu dükkanlar bu sokak arasında''
diye merak ettiğiniz yerler
faaliyetlerini böyle sürdürüyor...
bakmayın siz yönetenlerin ''bakkal devri kapandı birleşip market olsunlar'' laflarına ...
herkes herşeyi söyler...

şimdilik azınlıktada olsa
uzun zamandır geri dönüş daha doğrusu öze doğaya dönüş var
hormonsuz gıdaya
gdo suz ürüne
organik malzemeye,mahalledeki dükkanlara...
bir yerden başlamak lazım...
şimdi doğrular manzumesi yazamasak bile...
hataları telafi etme zamanıdır belkide

einstein'ın
''3. dünya savaşında kullanılacak silahları bilmiyorum
ama 4. dünya savaşında taşlar ve sopalar kulanılacak''
öngörüsünü düşünürsek...
demekki gelecekte bir gün insanın bakkal devrini keşfetmesi bile yüzyıllar sürecek...

şaka maka koca bir eylül yazısız geçmiş
demekki birikenleri yazma-telafi zamanı şimdi...