bu sitedeki yazılarımın....kopyalanması,çoğaltılması,yayınlanması 5846 ya göre yasaktır...

kar sesi



bütün sesleri bastıracak kadar güçlüyse sessizliği,
o zaman en güçlü ses kar sesi derim..
ne çok özlemişim bu bembeyaz görüntüyü...
uzun yıllardır saçaklardan buzlar sarkmamıştı bu kentte,
eskiden babam sabah ilk iş çatıdan sarkan buzları kırardı...
''niye'' derdim
''biri altından geçerken koparsa yaralanır''  derdi
biri??
Alah bilir kimdir o biri...
korurmuş demek o zamanlar insan insanı...
küresel ısınmaydı şuydu buydu derken,
ingilteredeki bilimden ses geldi ''mini buzul çağı''geliyormuş...
büyükpatronun öngörüsü destek buldu...

ben sevinçliyim ,kent bembeyaz,sessiz...
gözüme batan ne kadar eğretilik varsa hepsi kar altında...
yahu, ağzıyla kocaman gülerken ,gözleriyle sırtlan gibi deşmeye çalışanlar bile
kara dayanıklı bereler atkılar altında görünmez oldular,
daha ne olsun...
bende işin bilgisayar kısmını eve aldım,keyfimce geziyorum  kar altında...

sahil martılara ve karabataklara kaldı...
60 lı yaşlarında bir kadın tek başına kardan adam yapıyordu...
içimi ısıttı enerjisi...


tren yolculuklarından müthiş keyif aldığım halde,
raylar hüzün yaratır bende...

sonra bu tren geçti...
ne menem bir tesadüfse,eve döndüğümde öğrendim,
meğer haydarpaşa'dan son trenmiş...

bir tarihin yokoluşuna tanık olmuşumda haberim yokmuş...
haydarpaşa yandığında minik bir yazıyla not düşmüşüm buraya...
tadilatı yapılsın,aynı şekilde devam etsin istemişim...

ehh gelecekte avm oluyormuş...
olur tabi otel olur ,avm olur herşey olur...
gıdasız kaldığı için aç olan insanı doyurmak çok kolaydır...
5-10 köfte ,bi tabak pilav çözer sorunu...
ama,gözü aç olanı doyuramazsın...
5-10 köfte yerine sığır sürüsüde getirsen ,1 tabak pilav yerine dönümlerce çeltikde versen olmaz...
doymaz...

kar müthiş güçlü bir konsantrasyon sağlıyor...
yakan kavuran sıcak günlerde ne kadar bozuluyorsa konsantrasyonum ,
bu havalarda o kadar toplanıyor...

bizim sokağın kedisini köpeğini düşünmem gerekmiyor artık...
bu büyük bir lüks...
8-9 yıl uğraştım bunun için ama bu çabaya değdi...
iyi insanlar ,içlerindeki iyiliğin farkına vardı...
kötüde var tabi olmaz mı,ama artık su kaplarını tekmeleyip atamıyorlar...
mama kapları için zabıta çağıramıyorlar...
buda iyi bişey...
keyifleri yerinde...
apartman girişlerinden ,bahçe kapılarına kadar heryerde mamaları suları var...
ve onlarla ilgilenen bir çok sokak sakini...
onların bu iyiliklerinden aldıkları güç yıkılmaz öyle kolay kolay...
kar nedeniyle apartmanlara,garajlara girişleride serbest...
bana düşen sadece kafalarını okşamak,
başka mahallelere yelken açtım...


bu güzelliği gördüm mesela...
bende mama bitmişti...
onunda yanına bırakılmış ekmekten başka birşeyi yoktu
karşıdaki pilavcıdan tavuk istedim
adam paket mi diye sordu
yok dedim öyle ver
plastik çatal koyarken ,onuda istemedim ...
garibim pilavcı iyice garipsedi...
bir yandan parayı öderken,bir yandan köpeği gözlüyordum...
kalkıp gitmesin diye...
bakışlarımı takip eden pilavcı çözdü meseleyi...
parayı geri uzattı
__aaa abla aşkolsun ya ,söylesene baştan ,bide para veriyosun,koy oğlum şu kaba biraz daha tavuk...
ben uzattım ,o itti parayı...
almadı...
''bundan sonra  veririz buna artanları merak etme sen,bizimde sevabımız olsun'' dedi...
sevap??
olsun tabi,kimin nedeni nedir bilemem...
ama varılmak istenen sonuç aynıysa,nedenler sadece araç...
ee madem iyi insan pilavcı bi kapta su istesem verir elbet...
istedimde zaten
verdi...
köpeğin yanına giderken kocaman güldü...
ki ben bilirim bu gülüşü...(ne bilecek yağmuru,karı,doğayı,hayvanı,
kent mahkumu işte,
kedilerden siyamı,köpeklerden terrieri bilir gibi bişi)
''her yer kar be ablam napsın hayvan suyu''
dedi...
köpek yemeğini bırakıp kana kana su içerken...
''bu karda nasıl susuz kaldı bu hayvan'' diye konuşuyordu kendi kendine...
cevabı çırağından geldi...
''usta nasıl eritsinlerde içsinler o karı ,heryer buz''

terzi söküğünü dikemez derler doğruymuş...
sardunyam dondu...
bi çöp poşeti geçirmiştim saksıya,uçmuş...
balkona koyduğum ekmeklere...
lapa lapa kar altında gelebilenler sadece serçeler ve sığırcıklar oldu...

kumrular gelemedi
güvercinler ortada yok...
beni en çok şaşırtan benim 3 karganın gelmemesi oldu...
kar kalksın hepsi çıkar ortaya...

kar içeceğimde ikilemde kaldım...
kahve-konyak mı
yoksa uzun zamandır içmediğim sütlü kakao mu diye...
ilkinde
olur mu olur belki diyip,sütlü kakaonun içine konyak eklediysemde...
olmadı
bi koca kupayı lavaboya boşalttım...
aman diyim denemeyin bile...
tercihim sütlü kakao oldu...

kar kitabım ise...
''venedikte bir yahudi''
roberta rich yazmış...
henüz çok başlardayım ama iyi gidiyor...
16.yy.venedikte yaşayan hanna levi'nin öyküsü...
kütüphanemde sıra gelipde okumadıklarımdan seçerken ismi cazip gelmişti...
seçimimin isabetli olabileceğini şu paragraf anlattı:

''Hanna adamların sesini duyunca perdeyi aralayıp aşağıdaki campo'ya bakarak
konuyu anlamaya çalıştı.
Odayı ısıtan mangal söndüğü için pencereyi kaplayan kalın buz tabakası görüşünü engelliyordu.
Diliyle iki madeni para ısıttı.Dilinde hissettiği madeni tat yüzünün ekşimesine sebep oldu.
İki başparmağıyla cama bastırdığı paralar buzu eritince ortaya çıkan deliklere gözlerini dayadı''

evet evet kesinlikle iyi seçimmiş bu kitap...