bu sitedeki yazılarımın....kopyalanması,çoğaltılması,yayınlanması 5846 ya göre yasaktır...

yoğurt mucizesi...




                             

şu kitapların sayfalarını su geçirmez bir madde ile kaplasalar...
sudan etkilenmese...
yanıma bir kitap birde tüp alıp denizin dibinde bir kayaya sırtımı yaslayıp...
havam yettiği kadar otursam ancak kurtulurum bu sıcaktan...
istanbul ilçelerinde hissedilen sıcaklıklar 50 lerden başlar oldu 61 e kadar çıkıyor...

 yürümek eziyet...
iş güç hak getire...
geçen gün öğle güneşinde arazide çalışanlardan biri fenalaşınca...
büyükpatron yeni düzenleme yaptı...
artık arazideki işlere güneş batınca gidiyoruz...
süper oldu...

 yemek yemek işkence ...
sürekli birşeyler içmekten eriyecem yakında...
ayran favorim bu aralar...
hazır almıyorum kendim yapıyorum...
hatta...
şileden kandıradan geçtikçe açık süt alıp ...
kendi yoğurdumu da yapıyorum yapmasına...
ama...
bir ayağım kandırada öbürü şilede oturmadığımdan her zaman gidemiyorum...
hani şu yukardaki güveçteki yoğurdum gibi...
fotoğraf başarısız kabul...
ama
o güvecin içinde hakkaten yoğurt var...

 ayran ; biraz ekşi biraz tuzlu ve çok iyi çalkalanmış olacak...
yani marketteki tatlımsıları ayran niyetine içmem...
süzme yoğurt lazım...
o da yetmez...
manda yoğurdu lazım...
bu da öyle kolay kolay bulunmuyor...
yine civar illerde...
yakın köylerde bazen buluyorum...
ama her zaman değil...
merak ettim...
inek -keçi sütü var niye manda sütü yok...
meğer...
manda zor hayvanmış...
o yüzden sütünüde yoğurdunuda bulmak biraz zormuş...
mandalar az biraz kaprisli olurlarmış...
öyle işi olmayan boşta kalan gidip sağamazmış...
sadece alıştığı insan sağabilirmiş...
eskiden bu görev köylerde yeni geline verilirmiş...
gel zaman git zaman manda geline alışınca artık mandalar gelinlerden sorulur olmuş...
ne olduysa sonra olmuş...
gelin olacak kızlar günümüzde uyanmış işe...
10 metre kordon ,15 burmanın yanısıra şart koşuyorlarmış
''manda sağmam ''diye...
böyle böyle manda yetiştiriciliği terkedilir olmuş...

 bulursam manda yoğurduyla bulamazsam herhangi bir süzme ile yapıyorum...
ama...
yoğurt deyip geçmeyin...

 16 Şubat 2009 tarihinde yayımlanan tebliğle ab uyum yasaları gereğince...
yoğurtta
protein oranı %4 ‘ten %3 ’e düşürülüp...
ve yağsız kuru madde oranına ilişkin ölçü belirlenmemesiyle başladı bu garabet...
yani halkın hem maddi hem besinsel açıdan aldatılmasına zemin hazırlandı...
ve...
kullanımı yasak olan katkıların kullanılmasının yolu açılarak,...
firmalara...
hile yapma ve daha çok kâr yapma olanağı sağlandı...


uzmanlara göre...
sütteki yağsız kuru madde içinde protein,laktoz ve mineral madde bulunmaktadır...
kuru maddenin içindeki bu maddelerin ağırlıkça oranı %8,5-9 dolayındadır...
bu oranın %12’ye çıkması için ...
ya
sütün üzerine süt tozu ilave ediliyor...
ya katkı kullanılıyor...
ya da
sütün suyu uçuruluyor...


iyi bir yogurt yapmak için % 40 suyunu uçurmak gerekiyor...
ve maliyet % 40 daha üzerine biniyor...
ama sığr vs. jelatinleri ve diğer katkı maddelerini katttıgınız zaman...
% 40 uçurmanıza gerek kalmıyor.
kıvamlı bir yoğurtumsu oluşuyor...


önerilen ve kaliteli olan, bizim damak tadımıza uygun olan...
sütün suyunun uçurulmasıyla elde edilen yoğurt...
ki bu aynı zamanda ülkemizdeki süt üreticilerinin de lehine olan bir yöntem...
sonuçta üreticiyi teşviktir...
ama...
amaç üreticiyi teşvik etmek değil...
tarımdan sonra hayvancılığıda bitirmek...
yetmedi...
damak tadınızı ve yemek alışkanlıklarınızı değiştirerek ab ye pazar oluşturmak...


sonuçta tüketiciler yedikleri yoğurtta daha az protein alacaklar...
o da yetmedi...
yoğurt adı altında ne idüğü belirsiz onca maddeyi yiyecekler...


gündeme sığır ve domuz jelatini geldi önce...
1 ton süte 4 kilo attığın zaman yoğurt katılaşıyormuş...
dolayısıyla suyunu uçurmak gibi ...
maliyete etki eden ve zahmet verici bir uğraştan kurtuluyorlarmış...
sonra...
parafin'in de  katılaştırma amaçlı kullanıldığını duyup şok olmuştum...


bir dönem üreticiler de anlattı...
''dünyada hiçbir hayvanın sütü %10,5 u geçmezken ...
bizden istenen %12 ...
ve dolayısıyla piyasanın %85 i yoğurtta katkı ve hileye başvuruyor''
diye...
arayın bulun bakalım %15 dürüst olanını...

yani tabi niye olmasın yoğurt mu bilirdik biz...
şunun şurasında 3-5 sene önce yurda geldi de tanımış olduk bu yoğurt denen besini...
yemek dersen onlarda öyle...
hünkarbeğendi danimarka'dan
uskumru dolması belçika'dan
lahmacun fransa'dan geldi
aşure desen hollanda'dan sorulur...
geldide midemiz bayram etti...
ağaç kökü kemirmekten kurtulduk...


lan hayata bak be...
mandanın bile bir seçiciliği var kendini herkese sağdırmıyor hayvan da...
biz yediğimiz üstelik kendi bulduğumuz yoğurda, ağız tadımıza sahip çıkamıyoruz...

sokaktaki can'lara bir kap su birazcıkda yemek vermeyi unutmazsınız değil mi...


rakı görgüsüzlüğümüzü ise hiç sormayın...
hakkında hiçbirşey bilmediğimi dün gece epey travmatik bir şekilde
2 alman kardeşimiz sayesinde anladım
yahu alman demişken istanbulu turist bastı ya bu yıl...
bi istek parçası pardon çağrısı yapsak...
turist açılımıda yapsak hı olmaz mı...

 neyse...
ben zannedirdim ki bu rakı dediğin içecek...
kendine özel bardağa konur...
mundar etmeden biraz suyla aroması açığa çıkarılır...
bana göre bir tane buz koyulur başkasına göre koyulmaz...
biraz kavun tam yağlı biraz beyaz peynir ...
bol dereotlu çiroz...
3-5 tane ince yufkadan muska böreği en hafif sofrasıdır...


ne bileyim dün geceye kadar böyle bilirdim...
bak bu da yanlışmış...


dün deniz kenarında yer içer sohbet ederken
yan masaya alman bir çift geldi...
bir bardak bira
bir kola
bir vişne suyu
iki duble rakı söylediler...
yiyecek olarak çubuk kraker bile yoktu masada...
biradan birer yudum alıp biranın üstüne kolayı boşalttılar...
rakı için gelen buzu geri yollayıp...
rakılarada vişne suyunu paylaştırıp hallettiler...
sonra afiyetle bir yudum colalı biradan bir yudum vişne sulu rakıdan içmeye başladılar
bizde hayran hayran seyredip...
feyz aldık...


bunların masasına servis yapıp baktıkça içi bulanan zavallı şef yeşermiş suratıyla...
gecenin tespitini yaptı...
__gerek yok ki meydanlarda ...
''şarap rakı neymiş
içmeyin efendim üzüm yiyin anason yiyin'' diye bağırmaya...
bak böylelerinden sal ortalığa 300 -500 kişi ...
yeminle millet yemeden içmeden kesilir zaten...
dedi...


şimdi bundan sonrası tamamen benim gözlem-deney- algı ve kedilerimden ibarettir...
ister inanırsınız ister unutursunuz...
baştan anlaşalım ne kendim ne çevremde ...
yoğurt firmalarıyla indirect dahi bağı olan kimse yok...
kedilerin koku ve tat alma duyularının...
insanla kıyaslanamayacak kadar gelişmiş olduğunuda bildiğinizi kabul ediyorum...
iyi o zaman...


korsi ve feriş süt içmez peynir de yemez...
sütle ilgili yedikleri tek ürün yoğurttur...
uzun süredir dikkatimi çeken bir şey vardı...
ama bir türlü zaman bulup çetelesini tutamamıştım...


sonunda tuttum...
şimdi bu tuttuğum çetelenin sonucu...
bunlar verdiğim yoğurdu bazen yiyiyor bazen kafayı çevirip gidiyor...
feriş zaten agresif o itirazını daha keskin yapıyor...
tabağı kenarından 2-3 kere kaldırıp yere pat diye vuruyor...
bu...
''kaldır bu tabağı sevmedim'' demek
kaldırdın kaldırdın...
kaldırmadın
ters çevirip bırakıyor sende oturup temizliyorsun...
güzel di mi...


de...
işte kedi milleti haftada 3 kere huy değiştirmez...
yoğurdu ya sevip yiyiyordur...
ya da sevmeyip yemiyordur...
bazı insanlar gibi bir gün öyle bir gün böyle kafası karışıklardan değillerdir...
sen yedin diye yiyecek ...
sen yaptın diye yapacak taklitçilerden hiç değillerdir...
özgündür ve karakterlidir  kedi milleti...


işte benim uzun süredir tuttuğum çetele burda girdi devreye...
bunlar hangi yoğurdu yiyip hangisini reddediyorlar...
sonuç...
benim açık sütle yaptıklarımı yiyorlar...
arazi dönüşlerimin bir kaçında yolumun üstünde satılan ev tipi yoğurtlardan aldığımda...
onlarıda yiyiyorlar...
karşılığında marketlerde satılan yoğurtlardan...
tikveşli hariç hiçbirini ağızlarına sürmüyorlar...
yemedikleri markaları tek tek yazmama gerek yok ...
gidin market rafına bakın göreceksiniz...
olmadı televizyon reklamlarında görürsünüz...


korsiyle ferişin bir çok markadaki yoğurdu yememesinin altındaki nedenin...
o yoğurtlarda sığır vs. jelatini kullanılmış olma olasılığınıda zaten ben eledim...
çünkü sığır vs. jelatini salamda da kullanılır...
ve ikiside salam'a bayılır...

8 Responses to “yoğurt mucizesi...”

Adsız dedi ki...

ay ama çok sıcak..
ama gene de.. korsiye frişe bayıldım..

leke peynirci..
ben de onun peynir yemesinden anl
ıyorum iyi mi kötü mü..

o tatlımsı koku çok fena.. tatlımsı tat da..
sanırım onlar şu çinde ortalığı kaldıran malzemenin kokusu..

tikveşli tek geçerim
malesef açık sütü de açık sütten yoğurdu da yiyemem içemem..
kapris de değil.. bir hocamın yüzünden.. açık sütle ilgili pastörüzayonun önemini anlattığı dersten sonra bitti iş benim için..

ama o ne bilseydi bugünün çöküşünü..

atalet..

gülsen VAROL dedi ki...

Köy gelinleri haklı Seden!!! İki mandayı sağmak zor iştir!! Koynundakini ahırdakine tercih etmesini de, başka bir seçeneği olmadığından hoş görebiliriz..
ÇOK muhteşem yoğurt mayalarım ben.. sütün üstünü kapatmadan.. kaşığı ters çevir düşmez o derece yani..Hani bir gün kitabımı izalatmak için buluşacağız ya... işte o zaman sana kâse kâse yoğurt ikram edebilirim..
Tereyağ da mandanın sütünden olanı bulursan ki beyaz renktir, yemeği yemek yapan lezzettir..

Sedencik dedi ki...

ATALET.....annemin lolipopda peynirci...
ne zevk alır bilmem ama karperin biberlisinin peşinde...
valla riskin seviyesi
ve türünü gözönünde bulundurduğumda...
elime pankart alıp
''açık süt ''
çağrısı yapmak geliyor içimden:)
sıcağında bir haddi vardır...
bu artık dayanılmayacak bir hal aldı...
ya da ben sevmediğimden bana öyle geliyor...
sevgiyle...

Sedencik dedi ki...

HASRETSENFONİLERİ.....ister köyde ister kentte insan her yerde iyisiyle kötüsüyle aynı...
ama
onların koştuğu şart yüzünden manda yoğurdu bulunmaz oldu o da ayrı...
yoğurt yapımında sizin gibi iddialı değilim
yani kaşığı ters çevirince elbette düşüyor benimki:)
kendimce yapıyorum işte...
imza zamanı memnuniyetle kabul ederim ikramınızı...
teşekkürler...
sevgiyle...

Adsız dedi ki...

ben kendi pastörüzayonumu tek geçerim..
şeşbeş atalet..

ezgilimelodi dedi ki...

Hazır yoğurt kendimi bildim bileli bizim eve girmez:)Annem,babam,arada serçe parmağımla sütü kontrol eden benle birlikte yoğurt yapımının aşamalarını gerçekleştirmiş oluruz.Karadeniz'in yeşilliklerini yiyen hayvancıklar şahane sütler verir.Cumartesi günleri kurulan pazarda kadınlar burada"sitil"denilen kaplarda satarlar yoğurtlarını...
Margarin de kullanılmaz bizde.Ne organik bir aileymişiz,bak düşündüm de:))En son babam buz kalıbına tavuk suyundan koyuyordu,bulyon niyetine:))
Bizimkiler olayı feci abarttı,ama iyiyiz böyle:)))

Sedencik dedi ki...

ATALET.....anlaşılıyordu zaten takma :)
sevgiyle...

Sedencik dedi ki...

EZGİLİMELODİ.....evett işte o kapları biliyorum sadece adını bilmiyordum...
sağolasın...
kesinlikle abartma yok...
bilinçli ve doğal beslenen bir aile...
daha ne olsun :)
keşke daha çok insan bunu başarsa...
sevgiyle...