bütün hafta fizibilite vardı yine ...
dünkü arazi...
yeni gelişecek ve dolayısıyla ...
yeni zenginlerin bir süre sonra...
uydu kent haline getireceği yerlerden birindeydi...
salak stajyer haritayı ofiste bıraktığından...
büyükpatronunda paranoyaları,obsesyonları
ve doğal getirisi olan berbat huysuzluğu şu aralar pik yaptığından...
herzamanki gibi elimizdeki pafta adres vs. ile iş yapamazdık ...
arazi sahibini yedeğimize alıp kılavuzluk yaptırıp öyle ulaşmalıydık sahaya...
arazi sahibinede eziyet bizede eziyet...
zaman çakışmaz...
adam geveze çıkar...
iş aksar...
vs. vs.
adamın kartında yazan iş adresine gittik...
bir apartmanın altında 20 metrekarelik bir dükkan...
ne dükkanı belli değil...
tabela filanda yok...
heryeri cam...
içerde bir masa 3 sandalye...
masa üstünde bir telefon var...
başkada hiçbirşey yok...
adamda yok zaten...
kapı duvar...
büyükpatron yan taraftaki duvara homurdana homurdana tekmeler indirirken...
bizimkilerden biri kapının yanında bulduğu pirinçten mini aslan başı zile bastı...
hani şu aslanın ağız kısmında düğme var...
düğmeye basıp zili çalınca aslanın gözlerinde kırmızı ışık yanıyor filan...
işte ondan...
gözümü dikmiş patronun ayağına bakıyorum...
bakıyorum çünkü...
eskaza o ayak duvarın kötü bir yerine gelip ...
şöyle ucundan azcık acırsa filan...
avazı çıktığı kadar yakacağı ağıtlar sayesinde ...
nasılsa bütün mahalle çıkıp bize bakacak...
o da homurdanıyor elemanı fırçalıyor...
__içerde böcek bile yok ne halt etmeye çalıyorsun o zili ...
diye...
oysa...
bizimkilerin zili çalması işe yaradı...
yandaki kahvenin kapısı açıldı ...
bir adam hızla yanımıza geldi...
zilin bağlantısı kahveye mi yapılmıştı anlamadım ama...
sonuçta zaten önemli olan adamı bulmaktı...
mini izahat verdi arazi sahibi...
dükkanı ofisiymiş ama zaten önemli değilmiş...
çünkü emekliymiş...
gün mü ...yıl mı ...yaş mı ne ...
işte öyle birşey bekliyormuş ...
arada bulursada tanıdıklara arsa alım satımı yapıyormuş...
boş dükkan sıkıcıymış o yüzden kahveye takılıyormuş...
emeklimizin yaşıda olsun olsun 35-40...
iyi ya...
takılsın herkes kafasına göre...
yola çıktık...
adam arabasıyla kılavuzluk etti...
daha doğrusu...
kargalara rahmet okuttu...
3 kere aynı sokaktan geçip...
2 kerede sonu otluk çalılıkla biten çıkmazlara girip...
büyükpatron torpidoyu tekmelerken...
daracık yollardan geri vitesle çıkınca...
adamı ...
emekliliğini ...
en çokda sigortalı olma yaşını iyice merak ettim...
sokaktaki ''can''lara bir kap su birazcıkda yemek vermeyi...onların varlığını unutmazsınız değil mi...
zaten sık soru sormam...
sorarsamda düz sorarım...
tuzak sorucularda var biliyorsunuzdur...
hani çaktırmadan sorup ...laf almaya çalışan...
hani
''ilkokula nerde başladın''
diye sorar...
arkasından gelen soru
''yıl kaçtı'' olur...
yeri yılı söylersin ...
halbuki onun yer filan umurunda değildir...
karşındaki kurtlu kaşar kıvamı
o arada çoktaaan parmak hesabı yapıyordur bile...
ilkokula 6-7 yaşında başlanır...
şu yılda 7 yaşındaysa 2010 da kaç yaşında olur
diye...
sayısız çoğalır bu örnekler...
cin ya bunlar...
direct soru sormaz...
dolaylı sorar...
yem atar,olta çeker filan...
kendi allame geri kalan enayi ya...
o oltayla anca çırçır yakalar halbusi...
ya evet böylede bir kelime var...
''k'' yok ''s'' var ...
halbuki değil halbusi...
aksandan mı kaynaklanıyor bilmiyorum ...
ama ...
gerçekten müthiş sevimli geliyor bu kelime bana bu aralar...
neyse...
sordum bu adama kaç yaşında sigortalı olduğunu...
dayısının fırını varmış ekmek,kurabiye pasta yaparmış...
bu da 15 yaşında dayısının yanında hamur ustası olarak işe başlamış...
sigortada öyle başlamış...
sonra pek birşey yapmamış...
ama...
emeklilikde öyle gelmiş...
hani ...
çırak,getir götürcü,servis elemanı falan dese takılmayacam öyle çokda...
adam hamur ustasıymış 15'inde...
bak sen yahû...
kendi arazisine 5 kayboluştan sonra gittiğimize göre...
üstelik...
onun dünyada bugünkü duruşuna bakınca...
sonrada zamanda geri sıçrayıp onun 15 yaşına uzanınca
1 e 1 milyon bahse girerim...
bu herif 15 ' inde bırak hamur ustası olmayı...
anasının eteğinin üstünde oturmuş şebelek şebelek etrafı seyredip...
parmağını emiyordur kesin...
miskette ütülen,çivide çakozlayan,
saklambaçta oynarken saklanıpda kendi kendiciğine kaybolanlardan olduğunu...
bakkaldan ekmek almayı beceremediğini tahmin etmek için ...
benimde allame olmam...
gerekmiyor...
kimi ...
yıllardır emek verdiği işten kazanması gereken emeklilik hakkını...
bir çırpıda yitirirken...
4c lere filan toslarken...
kimi 15-16 sında şirketler kurarken...
bu da 15'inde hamur ustası oluvermiş ...
demek bu şebeleğin çakal babasıda baktı baktı oğluna...
''len bu herif bırak çalışmayı para kazanmayı emekli olmayı...
pantolonunu bile toplayamaz iyisi mi ben bunu şimdiden sigorta ettireyimde
3-5 kuruş emeklisi olurda birde sağlık neyin devlet bakar işte''
dedi herhal...
iyiii...
sn:burçak tarlası'nı '' kardeş türkülerin'' bu başarılı yorumunun yanısıra...
birde...
bulursanız Tülay German ve Ruhi Su'dan dinleyin...