bu sitedeki yazılarımın....kopyalanması,çoğaltılması,yayınlanması 5846 ya göre yasaktır...

kalp kalbe karşı





yukardan bakılacak olsa nasıl gözükürüz acaba... 
karınca kolonilerinin düzeni,huzuru,mantıklı çalışkanlığı,
ahengi ve işbirliği içersinde gözükmeyiz herhalde 
hakikaten huzurlu mudur karıncalar bilemem... huzur,anlaşılmasıda sağlanmasıda zor 
ve karışık bir hal... 
huzurlu bir ortam ve mekan sağlamış olman eğer iç huzurun yoksa anlam ifade etmez... 
muhteşem bir iç huzuru ve denge sağlamış olmanda eğer yaşadığın mekan,
ortam,çevre kaos,kargaşa ve lokma lokma tüketen insanlarla örülüyse 
yine bir anlam ifade etmez... 
onun için anlaşılmasıda sağlanmasıda zordur... 


karşıdan bakınca görünenle, görünenin gerçekliği farklıdır çoğu zaman 
o yüzden bilemem karıncalar huzurlu mudur değil midir... 
ben yukardan bakarken bana öyle geliyorlar... 
zaten huzur en çok ahenk ve düzen ikilisiyle karıştırılır... 
oysa huzur varsa ahenk ve düzen peşisıra zaten gelir... 
ama ahenk ve düzen huzuru peşisıra getirmez... 
başka birşey huzur çok başka... 


 bize bakılsa fırtına takvimi çıkar ortaya... filizkıran,ülker,kırlangıç,çaylak,kestanekarası,kozkavuran 
nerden eserse oraya savruluyoruz sanki... 
yıllar önce yoğurt yaparken aklıma ilk mayanın nerden bulunduğu gelmişti... 
öyle ya maya olarak yoğurdu kullanıyorsak,ortalıkta yoğurt yokken süt nasıl yoğurt olacak... ilkbaharda düşen çiy damlası mayalamayı yapıyor 
 ve yörükler tarafından yakın zamana kadar kullanılıyormuş... 
orda da karşıma karıncalar çıkmıştı... 
en ilginci karınca yumurtası ve karıncaların yuva yapmak için kazdığı toprağın 
kenarda birikmiş ufalanmış kısmıydı... 
böyle böyle elde maya olmadan ekmek yapımından peynire... 
şarap yapımından yoğurda denemeler yapmıştım... 
zorum neydi bilmiyorum... 
çok fazla kıyamet senaryolu film seyretmek mi 
-ki kütüphane çekmecemde sakladığım buğday tohumları bunu destekler gibi- 
yoksa birgün adada dağda bir başına kalma korkusu mu... 
ikiside tuhaf ; mesela dağda bir başıma kalıyorum,kurtlar ,kuşlar,
ayılar,yılanlar mükellef bir öğle yemeği niyetiyle etrafımı kuşatmışken, 
ben, dert üstü murad üstü sağacak inek ve etrafta karınca yuvası arıyorum, 
ne sıyrık bir manzara... 


fırtınalardaki en korunaklı bölgeme kaçtım yine , 
 doğaya,balkona,çiçeğe, böceğe... 
son dönemlerde büyük seralardan,çiçekcilerdende çok sıkıldım... 
genelde bitkileri minik fideler halinde değil ,
verilen kimyasallarla her yerinden çiçekler sarkan büyük saksılarda satıyorlar... 
fide 5 liraysa ,çiçekli büyük hali 35 lira gibi... 
fiyat farkı bir yana o bitki tez zamanda tüm çiçeklerini döküp ,boynunu büküyor... 
üstelik kendi bitkini büyütme keyfinide sürememiş oluyorsun... 
genelde mahalle aralarındaki minik dükkanlarda satılıyor istediğim gibi fide halleri... 
mesela küçükpazar,kavacık ,yakacıkta buldum... 
küpeden ortancaya bir çok balkon çiçeği yanısıra... 


yaprağıgüzel 


begonya ,mum çiçeği'de aldım... 7-8 yıl önce aklıma gelmişti mum çiçeği, 
istanbuldan izmire tüm çiçekçilerde arayıp bulamamıştım.. 
uzun zaman sonra annem bulmuş minik bir saksıda getirmişti... 
nasıl becerdiysem kökünden koptu bir süre sonra... 
fazla sulamadanmış... 


dükkanda minicik yapraklı bi çiçek gözüme ilişti... 
adını sorduğumda dükkan sahibi 
''o bir sukkulent''  dedi 
bana birşey ifade etmediğini görünce , ''özsuyunu içinde tutan gruba verilen isim''dedi 
bitkinin yerel adı ''kalp kalbe karşı''imiş... 
dikkatle bakınca hakikaten o minicik yaprakların aslında kalp biçiminde olduğunu 
ve herbir yaprağın karşılığı olduğunu gördüm... 
yani hakkaten ''kalp kalbe karşı''ismini haketmiş... 
zaten biz bu isim türetme,isimlendirmede oldukça yetenekli bir milletiz vesselam... 


satıcı hayretle sordu 
__siz bu kalp kalbe karşı çiçeğini tanımıyor muydunuz... 
 tanımadığımı söyledim... 
ille tanıtacak ya ''belki abi tanıyordur ''dedi... 
hayır sanki görüp de tanıyamadığım akrabam gibi hissettim bir an... 
diyemedim artık adama 
''o abi manava maydanoz almaya gidip rezeneyle dönenlerden'' diye... 
ama hakikaten bayıldım bu yeni tanıştığım minicik yapraklara...


''yaprağıgüzel ,begonya,mum çiçeği ile aynı dönemin çiçeğidir bi aralar çok modaydı'' dedi... moda?? 
evet bu sukkulentle yeni tanıştım ama adamın söylediği doğru... 
mum çiçeği babamın halasının evinde salonun nerdeyse yarısını kaplamıştı,
muhteşem çiçek açardı... 
yaprağıgüzel,begonya,sarmaşık bizim evde vardı... 
bunlar çocukluğumdan hatırladıklarım... 
çiçeğin modası,dönemi olur mu... 
hafızanın çekmecelerinde doğru arama yapınca,hatırlıyorsun, 
evet çiçeğinde modası oluyor... 
bir dönem her evin salonunu süsleyen kauçuk,devetabanı,paşakılıcı,filkulakları vardı... benjamin,fujer,difenbahya,kentyaların gelişiyle beraber kendilerini 
apartman girişlerinde, merdiven sahanlıklarında ,kapıcı dairelerinde buldular... 
daha şanssızları sokağa,bahçeye kaderine terkedildi 
şimdi kaç kişinin evinde kauçuk devetabanı vardır... 


insana dair birsürü boktan huyu rasyonalize etmeye gayret etsem ve bir kısmını edebilsemde
-ki en kolayı kendinde'de olanlardır- 
kadir kıymet bilmezliğin rasyonalize edilecek tarafı yok... 
çünkü peşisıra ,yüzeyselliği,hasetliği,nankörlüğüde sürükler... 
dün ,devetabanını kapının önüne koyan... 
bugün ,karne hediyesi olarak aldığı köpeği ,
yazlıktan dönerken bilinmezliğe terkedip yürüyecektir... 


neyse ki yeniden gündeme geliyor bu bitkiler... 
mesela artık mum çiçeği -hoya-hemen heryerde 5-45 lira fiyatlarla satılır oldu... 
geçtiğimiz yıllarda ,balkona yönelik, özellikle mevsim çiçeği ağırlıklıydı alımlarım... 
bu yıl iç mekanıda unutmadım... 
elbette bunun şartı var, getirdiğin çiçeği ''amanda aman'' diye diye yerlerden yer beğenip 
binbir özenle koyarsan sabah uyandığında çiçeği bir yerden , toprağı bir yerden toplarsın... 
gözüme bir yer kestirip korsiyle feriş uyurken koyuyorum,
böylece herkes sağlam kalıyor... 
pislik olsun diye yapmıyorlar, ilgi gösterdiğin her şey onların doğal oyun alanı 
ve ilgiyi kolayca üstlerine çekebilmek için kullandıkları ara malzeme... 
3 gün evde elimde gezen kitabın üstüne çıkıp uyumaları gibi, 
kitabı almak istiyorsan onları uyandıracaksın ehh uyandırıncada oyun başlayacak,gibi...

gündemin hengamesinde kaybolsanda, 
koyduğun hedeflerden birini,birkaçını veya tamamını kaybetsende... 
minicik uzanmış bir dal ,yeni çıkmış bir yaprak umudu başlatıyor...

4 Responses to “kalp kalbe karşı”

atalet-buduar dedi ki...

canım.. ayrıkotum.... ve kalpkalbe karşı kardeşim..

çnin ablası.. dünya ahret ablam..kardeşim.. vermişti bana.. az aydınlık evimin mutfağında duruyor.. =)..
onunki kurudu benden fideledi gene tutmadı.. çok aydınlık evi..

kızı evlendi.. benden fideledik..
bir deannemin maraş çiçeği dediği birşey vardı moda.. dikenli dalları olan üzerinde narçiçeği sadecik çiçekler açan..

onu bildin mi,..=)..

demek çiyle mayalayacağız yoğurdu..

korsiyle ferişe..
ekselansa sanaannene..eşit sevgiler..
sana fazladan öpücükler bbıraktım..
yazı son iki gününçöl fırtınasından sonra.. iyi geldi.......

atalet..

Seden dedi ki...

çocukken evimizin bahçeye bakan sofa camında dururdu ''maraş çiçeği''
ben ''diken çiçeği''bilirdim/derdim o zaman...
dikenlerini koparıp,ucuca ekler çam ağacı yapardım :)
annemin niye o kadar kızdığını çok sonra anladım :)
öperim çok...
sevgiyle...

idil binici dedi ki...

Ne güzel şeyler düşünüp yazmışsınız. Kalp kalbe çiçeğimin bir dostumdan postayla gelişini heyecanla beklerken okudum. Mümkün olduğunca dediğiniz gibi bir zamanlar kapının önüne atılan çiçeklerden topluyorum. Evimde de 10 yıldır terkedilmiş iki kedimle beraberim. Onlar atarsa biz alırız, az değiliz, üzülmeyin...

Sedencik dedi ki...

İDİL BİNİCİ.....ne güzel bir tesadüf olmuş :)
şimdiye kadar gelmiştir çiçeğiniz,
kedileriz ve çiçekleriniz ve sımsıcak mesajınızla hoşgeldiniz :)
selam ve sevgiyle...