bir iki iş darıcadaydı bir süredir...
eskiden kocaeli'nin gebze ilçesine bağlıydı
bir zaman öncede ilçe oldu...
eski sevimsiz haline göre ...
derli toplu eli yüzü düzgün bir ilçe olmaya başlamış...
biraz daha uğraşılırsa sevimli bir balıkçı kasabası olması bile mümkün...
tabi akla
onca uğraşıp didinmiş ilçe olmuş bir beldeye rol model olarak
balıkçı kasabasını göstermen nasıl bir garabettir ?
geliyorsa...
eğer
içinde yaşayanlar ortalama insanlar ve sorunlarda ortalamaysa...
bir balıkçı kasabasını ilçeyede ilede tercih ederim belki ondandır
benim suçum değil bu tercihim...
etiketi olmadan
paraya bağımlı olmadan
bulunduğu konumda gelişemeyen
insanların ,mekanların ,kasabaların ,beldelerin suçu...
yorulduk
çay içmek biraz dinlenmek için meydandaki çınaraltı kahvesine gittik...
çınaraltı ismi , kahve,çaybahçesi ve lokantalarda çok yaygındır...
bu kentteki beyazıt ve çengelköy kadar meşhur olmasalar da tüm ülke genelinde yaygın bir isim...
gerek ve yeter şart bahçesinde ulu bir çınarın olmasıdır...
güzel yani
isimde güzel çınarda...
hiç değilse...
şu ülke genelinde hangi ile gitsem karşılaştığım ''istanbul caddesi'' ve ''kadıköy köyü'' gibi
anlamsız değil...
kahveye girerken kaldırıma konulmuş bir pelikan heykeli gördüm...
güzel yapmışlar gerçek gibi...
de
niye yapmışlar...
''darıca kuş cenneti''nin tanıtımı amaçlı mı acaba diye düşündüm...
hayvanat bahçelerine hiçde sıcak bakmadığımdan
bu darıca kuş cennetinede uzun zaman sonra gitmiştim...
o fotoğrafları bulupda yazsam yakın bi zamanda...
heykelin kafasına dokundum...
öyle...
biz dokunarak anlarız
basarak kontrol ederiz...
geçenlerde yazdığım gibi ''yeni boyanmıştır dokunmayın''
yazısına o yüzden her daim gülmüşümdür...
çünkü tercümesi ''dokunmadan geçme''olarak anlaşılır bizde...
o boya boyalıktan çıkana kadar dokunulur...
iyi bir huy mudur...
yooo
dokunma diyor dokunma işte...
olsa olsa iyi tarafı sadece...
''onlar yapıyoo...ben asla yapmam '' tarzından öte düşmektir...
ne diyorduk...
dokundum pelikan heykeline...
eee tüy bunlar
demeye kalmadan heykel canlandı gagayı açıp bir ses çıkardı ki
Allah Allahh
o ne yahu
adam boğazlıyorlar gibi...
yok yok...
o korku sandığınız bir adım geri sıçramam boş bulunmaktan kaynaklı...
üstelik bu 2.defa geliyor başıma
çok eskiden çocuk zamanlarda
beşiktaştaki deniz müzesine gitmiştik...
kapıdan girerken yeniçeri kıyafetleriyle kocaman pos bıyıklı elma yanaklı iki heykel dikmişlerdi...
ayaklarımın ucunda yükselip...
parmağımı uzatıp bıyığının ucuna dokunmuştum
o da burnunu oynatmıştı...
etrafımdakilere bakmıştım
''aaa canlıymış'' diye bir ilgi bir ilgi milletde
vazgeçmiştim buaaau diye ulumaktan...
canlıysa sorun yoktur tabi burnunu oynatıp göz kırpmasında...
ama
gerçekten heykelse ve sana göz kırptaysa asıl o zaman sorun...
sokaktaki can'lara bir kap su birazcıkda yemek vermeyi unutmazsınız değil mi...
kahvenin sahibinden öğrendik pelikanın öyküsünü...
kanadından vurulmuş pelikan
12 yıl kadar önce...
avcılar vurmuş diye tahmin ediyorlar...
balıkçılarda bulmuş...
sahip çıkıp getirmişler yaşadıkları yere...
kanadını sarmışlar tedavi ettirmişler...
ama kırılmış bir kere kolu kanadı iflah olmamış uçamamış bir daha...
köşedeki balıkçı hergün taze balığını verirmiş...
çay bahçesinde sokakta gezermiş istediği gibi...
mahalleli sahip çıkmış
minik bir barınağı varmış soğuk havalarda çıkmazmış ordan...
fotoğraflarını çekip kafasını sevdiğimizi görünce geldi balıkçı...
ilgi odağımız o an için pelikan olduğundan
o yüzden fotoğraf karesine bacakları girdi balıkçının...
tanıdığı insanlarla arası çok iyi ...
dönüş yolunda...
ne iş güç
ne de sorunlardı aklımda kalan...
pelikanı düşündüm...
yalnızdı alabildiğine...
ama
farklı bir yalnızlık
oysa
yalnızlık denilince aklımıza gelen ''insandır'' çoğu zaman...
insan ve onun yalnızlığı...
yalnız insan...
ya
kendisiyle çok dosttur
ya
kendine çok düşman
ya
zaten o kadar çoktur ki başkasına ihtiyacı yoktur...
ya
o kadar az , o kadar sığdır ki başkalarının ona ihtiyacı yoktur...
ilki seçilmiş yalnızlıktır
ikincisi itilmiş yalnızlık...
zarfı aynıdırda mazrufu farklıdır...
seçilmiş yalnızlıkla , itilmiş yalnızlık taki insanların yolu ve davranışının farkı gibi...
düşünsene...
ne seçilmiş ne itilmiş yalnızlık...
ne hangar gibi evin odalarında yankılanan sesin...
ne kalabalık bir davetteki pür neşe gülerken konuşurken hissettiğin buz gibi yalnızlığın...
pelikanı düşün...
bulunduğun yerde türdaşın bile yok...
insana uyarlasak ne çıkar...
hadi ben dillerini bildiğim kedi-köpek-at'la kurarım iletişim...
de...
sonrası...
hayır ormanda kaybolmaktan filan bahsetmiyorum...
bulunduğun yerde karınca'dan at'a her tür canlı var...
insan olarakda bir tek sen...
gerçek yalnızlık bu olsa gerek...
günün şiiri :
- özdemir asaf-'tan
''mutluluğun gözü kördür,
yalnızlık sağır.
ondandır biri tökezleyerek yürür,
öbürü uykusunda bile bağırır''
günün yurdumduymazı:
bu da vurdumduymaz cover'ı olsun...
ortadoğu cadı kazanına dönmüşken saz çalıp ,şarkı söyleyen tüm haber kanalları...