bu sitedeki yazılarımın....kopyalanması,çoğaltılması,yayınlanması 5846 ya göre yasaktır...

hep karanlık...








ikiyüzlü bir toplumun karne notu başka ne olabilirdi ki

''aslan oğlum göster pipini amcalara''dan 
''kızzz ört kolunu bacağını'' cümlesindeki ikiyüzlülükle çifte standartla başlar herşey...
ilerleyen zamanla devamı gelir
''erkek  adam yapar ,dur daha ne kızların canını yakacak o''
''kızzz hava kararmadan evde ol ,ne sinemaya gitmesi sokak kızı mı olucan başıma''

v.b. duydukça mide bulandıran binlerce cümle ve kokuşmuş cehaletle bir nesil yetişir...
bu yetişen nesil ne olur peki 
evlenip kendileri gibi yecüc mecücler yetiştirmeye devam ettikleri gibi
beynimizin bize oynadığı oyunlardan biri olarak sanıldığı gibi sadece liyakat gerektirmeyen işlerde de çalışmıyorlar
yanısıra öğretmen avukat doktor mühendis polis hakim savcı milletvekili bakan başbakan c.b da olabiliyorlar
bunların içinde kendine emek verip yeniden yapılananlar olduğu gibi aynen devam edenlerde var...
var çünkü başka türlü 
''tecavüze uğradığında üzerinde mini etek vardı''nın altı çizilemez
''tecavüz kurbanının ruh sağlığı bozulmamıştır'' raporu başka türlü alınamaz
''tecavüz sonucu hamile kalan kadın çocuğunu aldırırsa tecavüz edenden daha aşağılık bir suç işlemiş olur 
doğursun devlet bakar'' cümlesi başka türlü kurulamaz...
başka türlü cinler hakkında ne düşündüğümüz soruşturmanın bir ayağını oluşturamazdı...


yozlaşmanın ağır karanlık örtüsü üzerimizde...
bireysel olarak aydınlanmış olmamız saygılı sevgili merhametli v.s. olmamız fazla bir şey ifade etmiyor ...
karanlık aslında ışığın yokluğudur...
yeterince ışık olsaydı bu karanlık örtü ağır ağır inmezdi üzerimize

filmi biraz geri sarsak bu buz gibi  gerçeği ben başka bir senaryoya dönüştürsem...
yer ve şahıslar yine aynı olsa 
özgecan minibüste tek başına  şöför tenha bir ara yola sapıyor
özgecan panikliyor tartışmaya başlıyor,şöfor aracı durdurup üzerine doğru gelirken 
çantasındaki bıçağı çıkarıp saplıyor şöföre
hayır öyle patolojik bir bıçaklama değil yani bağırsaklarını çıkartıp caninin boynuna fiyonk atmıyor...
veya imalat fazlası bulduklarını boğazınada tıkmıyor
sadece birkaç tereddütlü kesik sonrası temiz bir vuruş bıçak kalbe giriyor ve cani ölüyor..

şimdi bundan sonraya bakalım
eğer böyle olsaydı ne olurdu?

kız ya ailesini ya kolluk güçlerini arayacaktı
aileyi aradı diyelim...
aileyi gördük konuşmalarını dinledik 
bunlar o caninin cesedini gömecek yakacak gibi durmadıklarından bu sefer onlar kolluk güçlerini arayacaklardı...
kız olay yerine gelen ekip tarafından karakola götürülecekti sonra nöbetçi savcılık sonra tutuklu yargı süreci...
uzundur bayağı öyle çabucak çıkmaz karar...
bırakın büyükşehirleri ayda ortalama 1 tane yazıyla da yazalım sadece bir tane dosyanın açıldığı ilçelerde 3 ay sürüyor 
bir dosyanın işleme girmesi...
ne dedim tutuklu yargı süreci
tamam
şimdi aile emekçi ,kendi yağıyla kavrulan bir aile, 
dolayısıyla bu kızcağıza adliyeyi kendi oyun parkına çevirmiş çakallar şahı 
ve 3 basamaklı rakamlardan oluşan bir ücreti olan bir avukat tutamayacakları açık...
yüksek ihtimalle baronun atadığı avukatı olacaktı...
kimin aklına gelecekti bıçak işportadan 2 saat önce eve götürmek için alınmış demek...
soracaklar çünkü ;çantanda niye bıçak var
o kızcağızda senin gibi yaratıkların musallat olma ihtimali diyemeyeceğine göre 
''annem sabah sipariş vermişti onu aldım''gibi birşey söylemeli...
bitecek mi bitmez tabi 
''üstünde ne vardı aaa tayt mıı, mini etek miii''
''demek saçında açıktı''
''birde makyaj mıı ''

beraat çıkması yüzdesi çok az bir olasılıktı 
çıksada çıkana kadar yattığı süre gözönünde bulundurularak falan filan denilecekti...

sahi niye içeri girecekti ki özgecan
niye cezalandırılacaktı
ben söyleyeyim size -ölmediği için-

çarpık düzenin çarpık insanlarıyız ,daha önce dediğim gibi bireysel iyiliğin artık hiçbir anlamı yok...

sokaktaki can'lara bir kap yemek ve su koymayı unutmazsınız değil mi 

evet ölmediği için cezalandırılacaktı

ve şimdi öldüğü için bu sinerji...
eğer ölmeseydi yanında olacak olanlar ise asıldır suret değil
bir tek onlar farkındadır ölümün 2 halinin ; biri fiziksel ölüm diğeri ruhsal ölüm...
bizim ceza yasamızda ruhsal ölümün cezası tanımı yoktur ciddiye alınmaz...

hukuk devleti olduğumuz güzel bir ciladır ancak içi boştur
çoğu kanun maddesi kağıt üstündedir ve asla çalışmaz...
evet tabiki tüm avukatlar branşları dahilindeki kanunlara vakıftır...
ancak konu kanunu bilmek değil yasanın boşuklarından en elverişli şekilde yararlanmak olarak işliyor ne yazıkki sistem...
işte zaten o yüzden çakallar şahı olanlar 3 haneli rakamları telafuz edebiliyorlar
kalanlarıda dilekçe evrak adliye üçgeninde mağdurdan daha mağdur

saygılarıyla harz edip
yüce mahkemenin taktirlerine bırakıyorlar filan...

hani diksiyondan vurgudan vazgeçtim ,bu sadece kelime be ve en çok kullandığın kelime...

öyle bir paradoksun içinde yaşıyoruzki masumu koruması gereken kanunlar suçluyu koruyor...
ölmediğin sürece sistem yanında değil...
ve ancak öldükten sonra yanındaysa adalet ...
ona da adalet denmez...
hiçbirşey yapamıyorsanız bu kadar çaresizseniz hiç değilse nefsi müdafaa'nın düzgün çalışmasını sağlayın...


yeri gelmişken söyleyeyim idam cezasına sonuna kadar karşıyım...

öyle ulvi gerekçelerim filan yok ...
yani Allahın verdiği canı elbet Allah alır
ama konu bu da değil...
hatta felsefesi hiç değil...

sadece sisteme güvenmiyorum...
bugün tasarlayarak adam öldürene,tecavüze çıkacak idam cezası
nasıl olursa olur bir şekilde evrilir yarın bakarsın yazarlar şairler ''devleti yıkacahtııı''
diye asılır olur...
ve bir masumun ölümü bugün olduğu gibi derinden yaralar insanlığı...



abcde





alfabeden başlıyoruz sonra sırasıyla heceler sonra kelimeler,sonra cümleler derken...
bir paragraf yapacağız inşaallah...
şaka yapıyorum cancağızım...
güzel bir yağmur var dışarda ,kardan birşey anlamadık bari yağmurun tadını çıkaralım...
koparılan onca yaygaradan sonra kapı önünündeki karları küreyerek kendimize yol açacağımızı filan sanmıştım...
burda sadece ağaç dallarında kar vardı hepsi o ,ama okullar tatildi...
ben ilkokula giderken istanbul valisi kimdi acaba...
acaba diyene kadar gidip baktım...
ihsan tekin,nevzat ayazmış eh Allah razı olsun hepsinden sayelerinde okur yazar oldum...
bunların eline kalsaydım  ''ali topu at''da kalmıştım...

david fincherın müthiş bir fimini seyrettim...
hatırlarsınız seven,oyun,dövüş kulubü ve daha bir çok muhteşem filmde imzası var..
2014 yapımı ben affleck ve rosamund pike oynamışlar ...
yönetmen iyiyse filmin kötü olması için ya castın talihsiz olması 
ya da oyuncuların ivedikvari veya tubabyüküstünvari birşey olması gerekir 
ki iyi bir yönetmen böyle bir hataya düşmez...
fincherinda düşmediği gibi..

filmin adı ''gone girl''''kayıp kız''diye çevirmişler...
ismi sıradandı zaten başlık da biraz ona atfen atıldı...
hakkaten ya hu niye bütün güzel eserlerin sıradan isimleri olur...
babalar ve oğullar-suç ve ceza-sefiller-tütün-bindokuzyüzseksendört-budala-fareler ve insanlar 
ve daha benzeri bir çok kitap...
zarfı bırak mazrufa bak mı diyorlar...
ki bence bütün enerjilerini içeriğe harcayıp başlığı önemsemiyorlar, konuya uygun olsun yeter caf caf a gerek yok...
olur tabi niye olmasın
yeterki önce başlık yazılıp ona uygun içerik oluşturulmasın...
düşünsene kitabın adı ''himalayada gizlenmiş dev mantarın gölgesindeki son akşam yemeği''
şimdi bu kitaptan ne hayır gelir

peki filmimize dönelim  ...
türe gerilim/drama/gizem demişler ki bence alakası yok gerilimle...
drama evet,gizem eh ama gerilim?
ben olsam türe suç derdim...
evet bu bir suç filmi
kusursuza yakın bir suç filmi...
cici mi cici bir çiftimiz  var ve son derece hoş bir evlilik yaparlar...
ve filmimiz bu minval üzre başlar...
da suç var suç var tabi
seyrettikçe kendinize şu soruyu soracaksınız ''suç nedir'' ?
''kime suçlu denir'' ?

mesela biri gitti adamın parasını pulunu arabasını çaldı...
bir diğeride 2000 liraya kiloluk külçe altın sattı...
bunların hangisi suç ?
yasaya gör hepsi
nitelikli niteliksiz ayrımı falan filan..
size göre ?
bana göreyse ilki suç...
ikincisinde 2000 liraya kiloluk külçe altın satabilene bi 2000 de ben ödül olarak veririm...
2000 liraya kiloluk altın alan dangalağıda kifayetsiz muhterislikten tıkarım içeri olur biter...
neyseki bu tip işler bana göre yürümüyor...
en enteresanıda film boyunca sağlam bir sosyopatla özdeşleşip destekledim...
bırak tortuyu gemi enkazı gibi kaldı içimde...
buradan seyredebilirsiniz...