bu sitedeki yazılarımın....kopyalanması,çoğaltılması,yayınlanması 5846 ya göre yasaktır...

enfes-i âsâr


koku'dan yola çıkmıştım bir önceki yazıda...
sonrada yan yol daha cazip gelmişti...
e napalım kedi-köpekli bir yoldu...
diğer deyişle...
fikir-zikirdi...

çok yıllar evvel...
-her sabah kahvaltı ettiğim ve kahvaltıda yumurta yediğim yıllar-
bir sabah yumurta balık balık koktu burnuma...
yemedim...
ertesi gün yine aynı şey...
tüm baskılara karşın yediremedi kimse...
evin içinde gereksiz bir yumurta problemidir sürer giderken ...
bir akşam haberlerde konu yumurtaydı...
efendim balıklı yemle besleniyormuş tavuklar ...
ve yumurtalar artık balık kokmaya başlamış....
bla bla bla...
tek kelime çıkmamıştı bizimkilerden...

eh tabi bu duyu ...
yanısıra tuhaf huy eklemlenmeleriyle geldi bugüne kadar...
bugün...
yiyeceğim kullanacağım herşeyi koklarım...
burnumuzu dayayıp koklamıyoruz herhalde...
ihtisas yaptık üstünde...
tarz yarattık di mi...
mesela...
tabak önüme geldiğinde çatala kaşığa yapışmadan önce beklerim...
içindeki yemeğin kokusu burnuma ulaşsın...
''ye'' yada ''yeme'' kararı çıksın...
gibi...

koklamayı gizlemek sanıldığından da önemli bir durum...
deneyin...
çoğu insan parfüm ya da çiçek haricinde koku alma duyusunun kullanılmasından rahatsız...
oysa koku ve tat bütünler birbirini...
işte bu yanlış anlaşılan ve uygulanan zerafet ...
ve
yaşam güvenliğimiz olan duyular arasında böyle bir gelgit ilişkisi her zaman vardır...
o yüzden ...
yaparım ama kamufle tamdır...
yinede annem kamufleyi delip geçen gözleriyle her zaman istisnasız sinir olmuştur
bu duruma o da ayrı...

elbette bu koku alma duyusunun keskinliğinin...
akıl-zeka -muhakeme vs. ile falan ilgisi yok...
hatta tam tersi güdülerle ilgisi var...
yani 5 duyunuzdan biri ...
diğer 4 duyuda kayıp olmaksızın ...
çok daha iyi çalışıyorsa...
-ki kayıp varsa diğerleri bölüşür gidenin görevini-
bunu bir zeka - akıl emaresi zannederek uluorta dillendirmeden önce iyi düşünün derim :)
unutmadan...
birde şunu ayırd etmek lazım...
var olan kokuyu öncelikle algılayıp akabinde tanımlamaktan bahsediyorum...
varolmayan kokuyu algılamak ise herhangi bir sorunun habercisi olabilir...
dr.a gidin...

mesela...
dalından kopardığım yeşil eriğide koklarım...
onunda kendine has bir kokusu vardır...
tadıyla bütünleştiğinde muhteşem bir lezzet olur...
eskiden domateslerde muhteşem kokardı çileklerde...
şimdi domatesleri çilekleri yerken ...
aklıma hep ...
edirnenin meşhurlarından olan ...
meyva biçimindeki sabunlar geliyor...
ha onu yemişin ha bunu ...
şu anda çarşıdan pazardan aldıklarımız mükemmel birer taklit ama domates değil...

mısır severdim ben eskiden ...
haşlanmış mısırın kokusu muhteşemdi benim için...
şimdi koku mısır kokusu değil...
ısırdığın anda ağzına gelende zaten mısır değil çamurumsu bir şey...
''hibrit akvaryum'' un bir kaç paragrafında belirttiğim gibi...
ne idüğü belirsiz tohumlarla yapılan üretimlerden kaynaklandı hepsi...
2 katı fiyata arılı domates satılır oldu bir ara...
arılar çiçeklenme döneminde döllenmeyi sağladı...
arılı domates yemek ...
doğal beslenme oldu...
aslında olamadı...
zannedildi...
herkesler pek bir memnundu halinden ,arılar hariç...
döllenmeyi sağlayan arılar domates çiçeklerine konduğunda öldü...
bilin bakalım niye...
sonra milletce arı peşine düştük...
''arılar giderse yaşam biter...
arılar nerdeee''...
diye...
vızlaya vızlaya...
hatırladınız di mi bu haberleri,feryatları...

ve bu arada...
kimi mısır zengini oldu kimi yumurta zengini...
cargil bin kaplan gücünde duruyor hala orda...
tohumlar nedeniyle göbek bağıyla bağladılar bizi bizden başka heryere...
üretim artacakmış...
niye ...
40 yıl önce aç mı geziyordu millet...
açlıktan ağaç kökü mü kemiriyorlardı...
herkese en az 3 çocuk yapmayı önerirken ...
tarımsal üretim kaçıncı plandaydı...
arada basit bir matematiksel formül vardır...
tabii ''yurt dışına ihraç edecez tüm dünyaya türkün adını duyuracazzz''
da...
derler demesinede...
sokağa çıkıp tabelalardaki isimleri okumayı akıl etmezler...

aslında asıl söylenilen...
bu gıdalardaki oynamaların altında tüm dünya nüfusunu doyurabilmek gibi
çoook ulviiii bir nedenin olduğu söyleniyor...
ne anlamsız...
bütün istatistikler gösteriyor ki...
dünyadaki üretim tüm dünya halkını doyurmaya yetiyor...
ama
açlıktan ölen insanlar hayvanlarda var di mi...
elbette var...
bir kesimin aç kalmasının tek nedeni ...
bir kesimin her anlamda haddinden fazla yemesi olmasın sakın...

yönetilenlerin bir kısmı ise hiçde zannedildiği gibi sütten çıkmış ak kaşık filan değil...
istanbuldaysanız...
şile,çatalca,ömerli ,gebze bir gezin bakalım...
istanbul dışındaysanız ve vaktiniz varsa...
anadolunun tamamını gezin...
bomboş işlenmeyen topraklar...
dönümlerce arazinin içindeki evlerde oturanlar...
maydanoz almaya markete gidiyorlar...
acı di mi....
o dönümlerce arazi bomboş ot bürümüş durur...
sahibi gider bir demet taze soğanı ,maydanozu marketten alır...
peki ...
tamamını ekip biçersen üretici ve satıcı olursan...
suyu...ilacı...gübresi...ürün kaldırması...nakliyesi...
zaten teşvikde yetersiz ...
kurtarmıyor...
bunu anladım
da...
2 dönüm toprak boş dururken marketden maydanoz almayı...
kendi yiyeceğin kadarını bile üretememenin aslını astarını kim anlatır ki bana...

sokaktaki can'lara bir kap su birazcıkda yemek vermeyi unutmazsınız değil mi...

çok insanla konuştum bu konuda...
soruyorum...
__niye ekmiyorsun ...tamam satma ama hiç değilse kendi yiyeceğin kadarını ek...
bizim imkanımız yok biz doğal beslenemiyoruz...bari sen beslen...

el-cevap
__uğraşamıyoruz çok vakit alıyor....

çünkü...
bing bang e anti tez yaratmakla meşgul dangalak o yüzden vakti yok...
senin sana sahip çıkmadığın yerde...
ister yöneten ister yönetilen bir Allahın kulu gelipde sahip filan çıkmaz...

iyi bir şeyler yapalım...
kimse için değil kendimiz için...
kendine hayrı olmayanın kimseye hayrı olmaz...
eğer büyük kentlerde yaşıyorsanız daha çok kırsalın göçtüğü semtlerin pazarlarını ...
tercih edin...
oralarda...
doğal atadan kalma tohumla üretilmiş sebze meyvaları ...
arayın bulmaya çalışın...
bulmak kolay olmayacak...
ama bulunca...
kolay tanırsınız ...
o mis kokulu bazıları çarpık çurpuk domatesleri,mısırları biberleri
bu kadar çabuk unutmuş olamazsınız değil mi...
unutmayın doğa tek tip aynı boyda ve aynı ebatta çalışmaz ...
bulursanız onları alın....
biber domates,fasulye,mısır farketmez...
ve bulursanız elbette afiyetle yiyin...
ama hepsini değil...
çekirdek kısımlarını çıkarın mesela balkonun güneşli bir bölümüne koyun kurutun çekirdekleri...
köylerde aklı başında insanların elinde çok güzel muhafaza edilmiş tohumlar var...
ziyan edilmemesi gereken...

şimdi tamda bu noktada doğal tohumun ziyanı cinayetle eşdeğer...
bahçeyse bahçe...
yoksa balkonda ya bir kutuda yada portakal kasasında birazını yeşertin...
uğraşın...
bugün 1 domatesiniz olur...
yarın 3...
sonra 5...
inanılmaz keyiflidir...
göreceksiniz...
hibrit olmayan tohumlar üretilebilir ...
o yüzden çekirdekli kısımlarını yemeyin...
yine kurutun güneşte...
kuruduğuna emin olduğunuz tohumları
basma,patiska türü bir kumaştan yapılmış küçük torbalarda saklayabilirsiniz bir sonraki ekim için....

''yok artık birde altın saklar gibi kese mi yapacaz ''
demeyin...
altından daha değerli olduğunu inşallah hiç bir zaman anlamazsınız/ anlamayız...
çünkü anladığınızda...
acıktığınız zaman altının yenmeyeceğinide anlamış olursunuz...
buda sondur zaten...

su-toprak-tohum ...
bu üçlü sahneden çekildiğinde...
insan-hayvan farketmeden ...
biz canlı dünyasınada...
sahnede son selama çıkıp perdenin inmesini beklemek kalır...

bu nedenle
su gerçektende haktır...
''su haktır''diyene eşkiya demek ise olsa olsa akıl tutulmasıdır...

tüh tühh hemde tam seçim arefesinde...
hee seçim demişken...
bakalım ne olacak pazar günü...
hangi şarkıyı söyleyecek çoğunluk...
''beraber yürüdük biz bu yollarda'' mı diyecek...
yoksa
''sinemde kor olsan yanmayacağım
bin yemin etsen de kanmayacağım
seni hiçbir zaman anmayacağım
tövbeler tövbesi '' mi diyecek...

ben diyeceğimi demiştim...

o yüzden ağaçlarla devam edeceğim...
meyva yiyiyoruz hepimiz...
atmayın çekirdekleri...
olur yada olmaz ...
inanın bende bilmiyorum...
malta eriğinin çekirdeklerinden saksıya dikerek 16-17 fide yetiştirip...
bunları bahçesi olan arkadaşlarımın bahçesine dikmişliğim
ve 5 tanesinin başarıyla büyüdüğünü gözlemlemişliğim var ...
balkonda 1 metre boya ulaştırdığımda var...
hatta epey uzaktaki remziyenin köyünde malta eriğinin hiç tanımadığını öğrendiğimde
buradan çekirdek -fide gönderip...
köyle tanıştırmamızda var...
hepsi o kadar...

ama deneyebiliriz...
bir kağıt torba edinin ve yediğiniz tüm meyvaların çekirdeklerini oraya atın...
o kağıt torbayıda balkonun güneş alan bir kısmında tutun...
eziyet olsun diye değil bu öneriler ...
naylon torbada tutarsan küflenir...
güneşe değil mutfak rafına koyarsan sinek doluşur...
ister tema ve benzeri organizasyonların faaliyetine katılın bu çekirdeklerle...
isterseniz bireysel değerlendirin...
kıra...dağa...bayıra...pikniğe gittiğinizde...
minik minik çukurlar açıp ekin onları...

1000 tane çekirdekten 70 - 80 i tutar belki...
belki o 70 in 80 in sadece 30 u meyva verir...
belki bir vatan haini , şeytan-ı lain o 30 ağacın 29 unu bina yapabilmek için keser...
ama o kalan 1 tane var ya o 1 tane...

işte o'dur zaten ...
aslolan....
varolan...
sana yâr olan...
geleceğe enfes-i âsâr olan...

6 Responses to “enfes-i âsâr”

Nightmarer dedi ki...

:) artik merak etmeye baslamistim inan..

bir önceki yorumumda da demistim ben hic hosnut degilim koku alma meziyetinden..

ilk evlilik yillariydi yine burdaydik ve ben balkonda kisa yaklasan günlerde bile maydonoz ve taze sogan yetistirdigimde sasarlardi komsular neden ugrasiyorum bunlarla ne gerek var diye..

ama ogün bugündür Allah tan hep güzel yerlerde yasadikk da devam ettirdim :)

Armutluda yasarken görmüstüm.. tembel insan heryerde tembell.. zeytinden baska bir sey yetistirmeye calisan cok az insan vardii.. zûl geliyordu cogunluguna..

burada minik saksilar icinde satiliyor maydonoz, nane, biberiye vs..vs.. dogaya saygi zaten o kadar cok ki burda sasmiyor insann..

bu kadar ara verme olur mu :)

Sedencik dedi ki...

NIGHTMARER.....haklısın ne diyeyim...
bu yoğunluk tan öte zamanı doğru kullanamamak,dağılmak...
ne keyifli di mi kendi yetiştirdiğin o maydanozlar soğanlar...
işte senin armutlu örneğindeki gibi çoğu yer böyle ne yazık...
geçen sene
bahçesinde vişneden mürdüme bir çok meyva ağacı olan ailenin reçelini bakkaldan aldığınıda gördüm daha da diyecek bir şey bulamamıştım :)
çoook selamlar
ve
sevgiyle...

gülsen VAROL dedi ki...

Yine bu kadar gerçek ve hem de bu kadar acı bir gerçeği nasıl böyle masal tadında ve mizah hoşluğunda yazabiliyorsun sevgili Seden?.. Tayinlerimiz nedeniyle sayamayacağım unuttuğum sayıda yer gezdim.. Köylüyü hiç sevmem bu yüzden.. Köylü kadar tembel, iki paraya her şeye "he " diyen ve leş gibi kokan pis insanlar görmedim.. Benim çocukluk dönemimde 1940/1960 yıllarına kadar, Atatürkün "köylü milletin efendisidir" dediği zamanlardaki efendi köylü yok oldu gitti... Şimdi tohumunu Demirelin ektiği benim koylüm... büyüdü.... Özal'ın benim köylüm işini bilir dediği köylünün torunu oldu...
a-ke-pe nin bedava nohut verdiği kömür dağıttığı köylü de kocadı... efendi/m???? maydanoz mu dedin???
Yumurtayı şehirden alıyor du 1992 senesinde güney illerinde köylü.. "bastonumu soksam yeşerecek" diyerek toprağının mümbitliğini anlatan Atam'ın efendileri pazar günü sürüler halinde OY vermeye gidecekler canım..
Bana öğretilen bir şey var onu da yazmak isterim.. Tohumu alınacak domates, ekilenler içindeki ilk büyüyen domatesten alınmalı ve o tohum kurutulup bir sonraki yıl ekilmeli ki aslını koruyabilsin..

Sedencik dedi ki...

HASRETSENFONİLERİ.....boş duran tarlaya yaptığım serzenişin ,
sizde böylesi bir nefret söylemini dile getirtmesi çok ilginç...
neyse...
elbette kimse oyunu nohut karşılığı satmasın...
ama
iki ihaleye...
oğlunun/kızının yurtdışı eğitimine...
açık/kapalı yüzme havuzlu eve...
tayine...
bir üst kademeye de satmasın...
ve
hayırlısı olsun hepimiz için...
sağlıkla...

ezgilimelodi dedi ki...

Ah adresini ver,sana kokulu çilekler göndereyim olmaz mı?
Valla yollarım:)
Kokuya gelince;tebeşir kokusu,tuvalet kokusu,ot kokusu,kitap kokusu,yağmurda ıslanmış çocuk saçı kokusu,silgi kokusu,beslenme çantası kokusu...Uzar gider...
Uzun bir süre özlemeyeceğim bu kokuları.Bak aklıma "Koku"filmi geldi.İlginçti...

Sedencik dedi ki...

EZGİLİMELODİ.....ne kadar zarifsin Ezgicim çok teşekkür ederim:)
kitabını okumuştum çok güzeldi ama filmi seyretmedim sanırım...
bulup izleyeyim onu...
sevgiyle...