bu sitedeki yazılarımın....kopyalanması,çoğaltılması,yayınlanması 5846 ya göre yasaktır...

29



tüyap kitap fuarının 29.sunu bitirdik anlamında bu sayı/başlık...
her yıl yaptığımı yapıp
ben tepebaşındaki fuarımı özlüyorum
nostaljisine dalmak
bu yıl içimden gelmedi...
yapmadım yapmıyorum...
nedeni basit...
o zaman bile yetmiyordu...
artık kalabalığız hiç yetmezdi...

yola çıktığımızda iyiydi hava...
tüyabı bilen bilir...
bir kaç otopark kullanırız...
ve hepsi görsel hafızanın çalışmasını sağlayanlardandır...
harf rakam belirleyici işaret aramayız boşuna...
arabayı parkedince herkes birbirine
''yerini iyi ezberleyin
yine döne döne aramayalım çıkışta''
dedi...
karadenizli dost fıkra gibi cevap verdi...
''arkası şeritli füme jeep in yanına parkettik unutmam merak etme''
eyvallah unutma jeep'in görevi zaten bizim yanımızda park halinde durmak bize adres olmak...
ama erken gülmüşüz...

bir yazarın /çizerin yaşayacağı en büyük mutluluğu yaşayanlar penguen çizerleriydi...
imza günü için özel salon ayrılmış penguencilere daha ne olsun...
okurlar döne döne 3 erli sıra yapmış...
salon dediğimse futbol sahası kadar...
imza için sırada bekleyen okur sayısınıda siz tahmin edin...
kavga yok gürültü yok...
kendi aralarında gülerek sohbet ederek sıra bekliyorlardı...

ahmet ümit'in imzası için bekleyenlerde epey kalabalıktı...
olur tabi bir kaç ay önce okuduğum ''istanbul hatırası'' gerçekten güzel kitap...
yinede ''beyoğlu rapsodisi''nin yeri bir başkadır...
standları didikleyerek ilerlerken...
imza kuyruğundakilerden biri ahmet ümit'in cep telefonunu istedi...
gülümsedi cevap vermedi...
isteyen ısrarlı çıktı...
stand görevlisi adama yaklaşıp...
cep telefonu verilmeyeceğini söyleyince...
hayal kırıklığı sinir bozukluğu yaratttı herhalde...
söylene söylene kuyruktan çıktı...
''cebini versene
telefonun ne
nerede oturuyorsun
adresin ne''

ilginçtir bu sorular...
kim olursa olsun...
iletişime geçmek isteyen sensen ki öyle gözüküyor
ümit kimsenin telefonunu filan istemiyordu gördüğüm kadarıyla...
o zaman kendi iletişim bilgilerini verirsin...
karşındakide senle iletişmek istiyorsa arar...
hepsi bu...

geçen yıldan bu yıla bile değişiklik var...
mesela geçen yıl maskeli çoğunluk vardı...
unuttunuz bile di mi...
hani domuz giribi vardı...
o yüzden maskeyle gezenler vardı...
dolayısıyla tüyapta bir çok yerde duvara monte edilmiş aparatlar vardı...
el hijyeni için pıstlarlardı...
birde tuhaf kokulu bir karışımı arada havalandırmadan verirlerdi...
yayınevleride ikram ederdi arada...
bu yıl yoklar...
henüz nurtopu gibi yeni bir gribimiz olmamasındandır...

geçen gün seyrettiğim bir dizide
-ki bu fbı 'ın eski kapanmış dosyalarının arasıra erişime açılması ile çekilmiş bir dizi-
insanlar aniden hastalanıyor...
hastane acilleri dolup taşıyor,ölümler başlıyor...
dr.lar hastalığı güçlendirilmiş şarbon olarak teşhis edince...
eyalet polisi bunun saldırı olduğu sonucuna varıyor ve fbı dan yardım istiyor...
fbı'ın ekip şefi'nin ilk emri

__derhal bunun aşısını bulmuş olan ilaç şirketlerinin sahiplerini ve tüm çalışanlarını sorgulayın...

len bunu ben söyleyince paranoid oluyorum...
fbı birim şefi söyleyince analitik düşünen parlak zeka oluyor...
hayata bak be...

değişim bu kadar değil tabi...
sel yayınları her geçen yıl kendini aşıyor...
birbirinden güzel yayınları okura ulaştırıyor...
orhan türker'den ferit edgü'ye...

okur ve yayınevi profili olduğu kadar stand görevlilerinin profilide değişiyor...
zamana modaya güne uygun olarak...
örtü yaygınlaşmış mesela...
hatta karaçarşaf...
normaldir...
ecevit zamanı mavi gömlek satışları hiç fena değildi...
demirelde şapka...
mesut yılmaz zamanında herkes sigara ağızlığı kullanır olmuştu...
özal döneminde viski-puro ikilisi vazgeçilmezdi semra hanım klonları oluşmuştu...
çiller sayesinde kuşburnuyla yaşar oldu insanlar...
yorgun musun
iç bi kuşburnu
hasta mısın
2 fincan limonlu kuşburnu...
patron maaşını mı ödemiyor...
iç bi bardak buzlu kuşburnu
gibi...

bir de tabi kaç potansiyel evlilik başlamadan bitmiştir acaba...
__avnicim aşkitom senle evlenirim ama bir şartla
__neymiş o
__benim soyadımı alırsan
__ne alaka be
__ama ööölee bende tek çocukum soyadımız devam etmeli bak başbakanımız bilem öle yapmış...
__peki hasefe yollarımız burda ayrılıyor sana mutluluklaaaarr

e işte şimdiki konseptimizde altınçilek-3 çocuk-
ve şule yüksel 'in vakt-i zamanında dizaynını kendi yaptığı...
bundan mütevellit ''şulebaş''olarak adlandırılan şimdiki örtme şekli moda...
hani ''huzur sokağı'' romanınının yazarı...
okumuştum...
aslında dil iyiydi...
ki bence örtü dizaynı yapacağına en baştan roman yazsa daha da iyiydi...
tamam canım her örtülüyü günün moda ikonu olarak sınıflamıyorum herhalde...
samimi ve inanç tezahürü olanı elbette kategorize etmiyorum...
kimseninde haddini aşıp edeceğini sanmıyorum...
sonuçta ecevitten önce aynı tondaki maviyi sevdiğinden dolayı mavi gömlek giyenlerde vardı di mi...
veya
semra hanım daha ortalıkta yokken viski içenler...
aslına bakarsanız benim kara kara düşündüğüm daha da başka...
mesela minik minik marjinal partiler kurulursa...
çoook ama çok marjinal...
hani kanarya sevenler derneğinin partileşmesi gibi bişi...
diyelim tr.a.ve.s.ti..ler minik bi parti kurdu...
nasıl olsa çağ değişir...devran döner...
diyelim bu minik partide iktidar oldu...
heh işte asıl o zaman al gözüm seyreyle cümbüşü...

sokaktaki can'lara bir kap su birazcıkda yemek vermeyi unutmazsınız değil mi...

din ötesi yayınlar basan bir standın önünden geçerken büyükpatron omzumdan dürttü...
ona sorarsan dokundu...
bana sorarsan dürttü...
illet olduğum bir harekettir...
sesle de çalışıyorum ben...dokunmatik değilim desemde dinleyen kim...

__noldu patron
__kitabın adına bak
baktım
''kabirde ilkgece''
patronun canı sıkılmış belli ...kötü kötü bakıyor kitaba
bana döndü
__ne demek şimdi bu noluyomuş yani mezarda...

bana soruyor
duyanda kitabı ben yazdım hadi olmadı bastım sanacak...

__çıngırak takılıyor ya mezarlara onu nasıl kullanacağını anlatıyorlar herhalde dedim
__ne çıngırağı
__ya işte eğer ölmemişsen içerdeki ipi çekiyorsun
mezarın üstündeki çıngırak çalıyor
görevliler koşup gelip seni çıkarıyor sende kaldığın yerden hayata devam ediyorsun
__ben hiç bir mezarın üstünde çıngırak mıngırak görmedim 2 dakkada uydurdun di mi...
__yarı yarıya ...yani çıngırak varda çoook eski dönemde ingilterede burda değil ...
__ölmeden mi gömüyorlarmış yani insanları o dönem...
__yok öyle değil öldü sanıyolarmış çünkü kurşun alaşımlı kaplarda yemek pişirip yiyorlarmış
ısıdan kurşun
açığa çıkınca zehirlenme durumları anlayacağın öldü gibi oluyorlarmış...
__eee iyide ölmediklerini nerden anlamışlar
__ya patron işte bi nedenden dolayı birkaç kişinin mezarı açılmış tabutların içi oyuk oyukmuş
çünkü çıkmak istemişler çıkamamışlar
bu sefer sahiden havasızlıktan ölmüşler

durdu bi baktı...
__kızım sen hakkaten kabus gibisin be...yahu içine ettin moralimin...
__sormasaydın o zaman patron
__yahu alt tarafı şu kitapta ne yazdığını sordum ...
__ne bileyim ben ben mi yazdım kitabı...
zaten yazanda bilmiyorki ne yani gitti gördü geri dönüp ilk geceyi mi anlatıyor sanıyorsun...
__tamam seden tamam tavuklu sandviç yemeye gidiyoruz biz ekselansla yarım saat sonra geliriz...
sizde ne haliniz varsa görün...
__hııı tavuklu sandviç...hani moralin bozulmuştu...

çıkışta feci sis vardı...
eve dönüşü düşüne düşüne...
ama yinede...
mimarsinanda aldık soluğu...
çok kısa mesafe olmasına rağmen uyudum arabada yorgunluktan...
işte o kısa mesafe ve kısa uyumalar beni dinlendirmez tam tersine sersem eder...
çinekop palamut rakı vakti...
sohbet muhabbet saati...
cep telefonunu arabada unutmuş bir arkadaş
asansörle aşağı indi almak için
çıkarken yanlış kata basmış yürüyerek geldi...
bizim karadenizlide fıkra anlattı bunun üstüne...

temel alışveriş merkezinde
-2.kattaymış yani zemin altı 2...
4.kata çıkmak için asansöre binip 2 ye basmış...
2+2=4 hesabı
ehi
yani fıkra bu...

zor olmadı benim için
__temel işteee 6 ya basacaktı halbusi demek...
masadakiler bana döndü kahkahalar eşliğinde bakıyolar öleee...
hani anlayacağımda varsa herkes gülerek suratıma bakınca ipin ucu kaybolmuş anlamıyorum...


__ne...
__ne ne
__nolduki niye gülüyorsunuz...
__niye 6
__eee -2+6=4
__yapma yahu

bak yine karadenizli insaflı çıktı
__4. kata çıkmak için asansöre binince hangi düğmeye basarsın
__4 e
__yaa 4 e di mi...seç bir tane il sedencim seni fahri hemşehrim ilan edecem...
__zonrize
__orası neresi
__düşündümde trabzonla rize arasında seçim yapamadım birleştirdim...

başlarken...
erken gülmüşüz demiştim di mi...

4 Responses to “29”

kırlangıç dedi ki...

sana yazdım ama ulaşmadı sanırım,
bir arkadaşımız güzel bir kitap çıkardı,
inkilap yayınlarından ve tüyaptaydı,
"italyan aşkı"
önermiştim...
kalemi çok güzel gerçekten, okumanı öneririm...
...
artık senin yazıların, yazı dilin için bir şey demiyecem,
selahattin duman kıskanmış :)))
...
sağlıkla,
sevgiyle...

Sedencik dedi ki...

KIRLANGIÇ.....hakikatende ulaşmadı mailin...
yukarda soldaki mail adresi...
tüyapa kısmet değilmiş artık başka yerden alırım...
duman'ın kaşla ilgili bir yazısını okumuştum muhteşemdi ve çok doğru tespitlerdi...
eşzamanlı olarak bir başka yerde benzer sorunları yaşarken ve tamda
'bütün tuhaflıklar karşıma çıkmak zorunda'mı
diye düşünürken...
ilaç gibi gelmişti o yazısı:)
sevgi ve sağlıkla...

Adsız dedi ki...

hehe.. ben dostluğumuzun ne kadar olgunlaştığını bu tüyap yazılarından bir yenisi eklenince anlıyorum..
=9

sedenim ayrık otum..
keyifle geçmiş belli..
görseller ayrıntılı..
değişimler dikkatle farkedilmiş.. ve har zamanki gibi..
yorumlar sedence.. =9

şu grip konusu..
filmi bilmem..
ama who /DSÖ/ geçen yıl gerçekten de..
aşıları üreten firmalara danışmanlık veren biyologların banka hesaplarındaki hareketi farketmiş ve bir soruşturma başlatmıştı..

önce aşıyı bul ..
sonra salgını başlat..
şık..

sevgimle..
atalet..

Sedencik dedi ki...

ATALET.....doğru hakikaten kaç sene oldu 5-6?
çok güzel bir olay bu :))
iyiki kesişmiş yolumuz...
belli günlerde aynı tür yazı konusunda
bir tüyap birde yılbaşına sadık kalmışım:)
keyifliydi hakikaten...
keyifsiz kısmı ne yazıkki hala yerleştiremedim...
yeni düzenleme gerekiyor...
*
di mi önce aşı sonra salgın...
parayı kullananlar...
ve paranın kullandıkları...
sevgiyle...