bu sitedeki yazılarımın....kopyalanması,çoğaltılması,yayınlanması 5846 ya göre yasaktır...

bir şafaktan bir şafağa




bazı öngörü sahipleri ilginçtir...
denizin rengini inceleyip ...
''yarın hava yağmurlu olacak''
yorumunu yaparlar...
ertesi gün bakarsınız hava güllük güneşlik...


ahmetin dünya iyisi bir insan olduğunu...
dürüst erdemli olduğunu söylerler...
eskaza ahmetin geçmişine şöyle bir uzanırsın...
gasptan tecavüze geniş bir yelpazede sürdürülmüş bir yaşam görürsün...
adam 40 ındadır da ömrünün toplasan 15 yılı dışarda geçmiş...
bildiğin hapishane kuşudur...


bu müthiş öngörü sahiplerinden aslında alınacak feyz var...
kafanızı çevirip dinlememezlik etmeyin...
hatta illaki çevrenizde bulundurun...
bakın bakalım ne dedi...
ak mı dedi
kara olduğuna emin olabilirsiniz...
mavi mi dedi...
o zaman kahverengi olduğuna emin olabilirsiniz...
kolaylaşır hayat...
neyi savunuyorsa
bilin ki en doğru yol tam tersidir...


inatta bir murattır der istersen kesersin konuyu burda...
ama...
mesnetlere yaslanmış murat varken inatla olgunlaşan murattan hayır gelmez...

ve minik bir sakıncası vardır bu kolaycılığın...
maazallah düşünce tembeli yapar insanı...
o yüzden bu kolaycılığa kaçmadan düşünelim bakalım...


 ama baştan uyarayım uzun sürecek demedi demeyin...

*diğer partiler,stklar ile ortak olarak hazırlanmadığını...
ve halkın uzun vadede sıkıntı çektiği konuların çözümüne yönelik oluşmadığını...
tek parti tarafından yapıldığından dolayı adının anayasa değil...
olsa olsa parti anayasası olacağını...
*mevcut iktidarın yargıya tek başına hakim olma isteğini...

*bu isteğin içeriğinde
telekom'dan sabah'a türlü dosyanın etkisini...

bir kenarda tutarak düşünsek de...
*4c'yi yani sözleşmeli işçileri...
*ve yeraltından altından yürütülen madenleri
*yitip giden tarım ve hayvancılığı
düşünmeden edemeyiz di mi...


şu anda bu topraklarda kaç yüz tane yabancı maden şirketinin
yasadışı olarak faaliyet gösterdiğini ...
doğal kaynaklarımızı ...
madenler'den petrol'e suya kadar talan ettiğini bilen var mı...


yine de herşey bir yana bırakılıp , düğüm 82 anayasasına atılmış...
ve bu önümüzdeki referandum'un 82'nin rövanşı olacağında ısrarlılar...
bu kadar dar bir alana sıkıştırıp...
tanıtımı şov'u bu noktadan sürdürmeyi tercih etmelerinin nedeni...
halkın karakter kodları şifreleri muhtemelen...
''evet''in çıksa çıksa bu noktadan çıkacağını düşünmüşler demek...
çünkü az önce saydıklarımı bilenlerden ''evet'' çıkmasının zorluğunu onlarda biliyor nasıl olsa...


bakalım bakalım kod'lara...
halkın %65'i 15-65 yaş aralığında
ve bunun ağırlıklı kısmı 80 'den sonra doğanlar...
bunların içinde ayrıntılarıyla 80 dönemini bilen ...
araştıran okuyan inceleyen, uzantılarını ve bağlantılarını araştırmış olanların yüzdesi kaçtır...
karşılığında...
ailesinden çevresinden dinlediği 80 döneminin üstüne ...
bir de hatırla sevgili dizisinin müthiş bilgi bombardımanı sayesinde allame olmuşların yüzdesi kaçtır...
üstüne hepimizin ortak rahatsızlığı hafıza zayıflığımızı ekleyin...
o da yetmez...
üstüne
ya siyah ya beyaz ...
ya iyi ya kötü...
ya hep ya hiç...
ya benim yanımdasındır ya benim karşımda...
tavrımızı...
şifremizi kod'umuzuda ekleyin...
ki somut örneği ilk paragraftaki ahmet'li ironi :)


şimdi daha net anlaşıldı mı anayasadaki değişecek maddelerin içinden ...
sadece 82 anayasasındaki 15. geçici maddenin niçin çıkış noktası olduğu...


o zaman bundan sonrasında 82 'nin rövanşından devam etmek daha manalı...
bununda böyle olmadığını dilim klavyem döndüğünce aktarmaya çalışayım...


mevcut iktidarın ısrarla söylediği...
''82 anayasasını değiştirecekleri ve bu yola baş koydukları
ve ülkenin bu değişimle refaha huzura kavuşacağı''

bu değişim için ''devrim''diyorlarsa da...
ben devrim kelimesinden çok da hoşlanmam...
kimbilir her devrimin önce kendi çocuklarını yemesi etken midir sevmememde...
bknz:iran devrimi...
irandaki şu anki rejim en çok şah döneminden bıkmış usanmış
kadınlar,aydınlar ve sosyalistler tarafından desteklenmiş önü açılmıştı...
şah devrildi...
rejim değişti...
yeni rejim için canla başla çalışmış olan aydınların sosyalistlerin bir kısmı yurtdışında aldı soluğu ...
bir kısmı kurşuna dizildi...
yani devrimin çocuklarını yemesi ...
 neyse...
kendimize bakalım...
ilk kez değişeceğini iddia ettikleri 82 anayasası elbette ilk kez değişmiyor ...
bundan önce 15 ya da 16 kez değiştirildi...
üstelik büyük kısmının değişiminde mevcut iktidarın ne ismi ne cismi vardı ortada...


yine en çok bağırdıkları...
''geçici 15.maddeyi kaldıracağız''
ve...
''1980 de darbe yapanlara yargı yolunu açıp hesabını soracağız''
82 deki anayasaya koyulan geçici 15. madde...
özetle...
80 dönemindeki yetkililerin yetkilerini kullandıkları alanlardaki
sorumluluklarını ve bunların sonuç ve cezalarını kaldırmış olan bir tür genel af...
muhalefet bu sorumlu olmama halini kaldırmak için bir başka geçici madde önerdiğinde
ilk karşı çıkan şu anki mevcut iktidardı...
kaldı ki müruruzaman zaman aşımı diye de bilirsiniz...
bu hesabın sorulmasında araştırın bakalım hangi rolü oynayacaktır...
ezcümle...
hesap filan sorulamayacaktır...

şimdi...
12 eylül 1980 darbesinin öc'ü 12 eylül 2010 da sandıkta alınacak...
diyorlar...
basit bir mantıkla...
82 anayasına zaten hayır oyu vermiş ya da vermek istemiş olanların bugünkü
referanduma evet demesi elde var %9 diye düşünüyor olsalar...
yani zaman durmuş olsa...
ama yetmiyor...
82 anayasına evet diyerek pişman olmuş olanların pişmanlıklarını
ifade edebilmeleri için bugünkü anayasaya evet diyerek...
82 deki evet'lerini hayır'a döndürmeleri isteniyor...
karışık gibi olduysada benden kaynaklanmıyor ...
yinede az biraz matematik bilenlere formülüze edeyim...
(-)x(-)=+
yazıyla: eksi çarpı eksi eşittir artı...
yani
(evet) çarpı (evet) eşittir (hayır)
burda evet'e atadığım değerin (-) olduğu ortada...
çünkü...
tersi geçerli değildir...
yani (+)x(+)=yine +'dır
yani hayır'a atadığım...
tamam biliyorum hepten sevimsiz buldunuz bu matematik' i de neyseki bitti :)

12 eylül 80 darbesiyle suçlusu suçsuzu içerde aldı soluğu...
suçun tanımı yoktu...
hukuk askıdaydı...
hatta kaf dağının ardıydı...
çok can lar yandı
derdini bile anlatamadı insanlar...
tanıdık di mi...
yani şimdikine benzer tarafları var...
12 eylül 80 darbesinin ardından anayasa değişiklikleri 82 de referanduma sunuldu...
ister halk öyle istedi de...
ister korktu ''evet '' dedi de...
ister sandık manipule edildi de...
ne dersen de...
sonuçta...
yeni anayasa oylanmıştı onaylanmıştı halk tarafından...
12 eylülde ne olduğunu bilen biliyordur...
bilmeyenlerde bilenlerden öğrenecek artık...
veya araştıracak okuyacak...
okuyacakda hep resmi tarihi değil elbette...


şu anda şimdi sizi çekmek istedikleri dar alan...
*ya 80 darbesinin şakşakçısısındır ...
*ya da aslanlar gibi demokratsındır ve bizdensindir...


bak dikkat et iki seçenekli bir yol bu sunulan...
'ya onlardansın ya benden' şifresi hatırladın mı...
bunu yapmalarının tek nedeni seni hafife almaları farkındasın di mi...
oysa ne hayat ne sistem iki seçenekli değildir...
sense zaten hafife alınacaklardan değilsindir...


darbe ; en yüzeysel tarifle hayatın akışının sekteye uğramasıdır...
hayatın sekteye uğramasının içini dilediğinizce doldurun...

askeri darbelerde de sivil darbelerde de hayat sektelenir,ötelenir...
kaybolursun incinirsin ki öyle böyle değil...


madem...
''ya demokrasi istiyorsun ya da istemiyorsun...
ya onlardan ya da bendensin''
kolaycılığına oynanıyor...
o zaman ...
şimdi asıl bakmamız gereken açı ve de soru...
şu anki mevcut iktidar 30 yıl önceki darbe rejiminin beslemesi midir değil midir...
asıl o'na bir bakın...


ayrıntıya boğmadan çok net bir örnek verirsem anlaşılır sanırım...
mesela...
12 eylül 80 'e kadar okullarda din dersi seçmeli dersti...
80 darbesinin ardından
zorunlu ders oldu...
hani laiklik ilkesi...
hani Atatürkün hassasiyetle hayata geçirdiği laiklik...
tarihte yanlışlık yok 12 eylül 80 den bahsediyorum...
bakın bakalım imamhatipler hangi dönem mantar gibi çoğaldı...


80'de çok korkulan solcular vardı ...
hani darbeyle bastırıldı çoğu...
sonra devir yerini üniversite kapılarında türban eylemcilerine bıraktı
eee öyle doğa boşluk kabul etmez...
siyasi arena hiç kabul etmez...
bir dönemin solcularının yerini derhal darbeden destekli mücahitler aldı...
şimdi diyorlar ya 80 darbesinin ve 82 anayasasının rövanşı bu...
ne rövanşı 82'nin devamı beteri bu...
sadece el değişti...
o dönem suçunun ne olduğunu dahi bilmeden soluğu içerde alanların yerini...
bugün ...
yine suç isnat edilemeden içerde olanlar aldı...
değişen ne
hiç...
o zaman neyi oylayacağız ...
hiç...

sokaktaki can'lara bir kap su birazcıkda yemek vermeyi unutmazsınız değil mi...

hani bizi böyle lokma lokma ayırmaya çalışıyorlar ya...
işte şimdi bunun alâ'sını referandum çığırtkanlığında da yapıyorlar...

en bi bilge kanaat önderleri açıklama yapıyor...
mesela t. erdemin yazısını okudum geçenlerde radikalde...
bu referanduma ''evet ''denmesi gerekiyormuş...


çünküüü...
hayır diyenler iki gruptan oluşuyormuş...
1. grup mevcut iktidarın ülkeyi islam rejimine sürüklemesinden
korkanlarmış ... bunlar hayır diyecekmiş...
2. grup ise çetelerle bağlantısı olanlarmış onlarda bu yüzden hayır diyeceklermiş...
her iki grubun ortak özelliği demokrat değillermiş...
yaftaya bak...
demokrasi öğretmeye çalışan sığlığın demokrasiyi ayağının altına alıp çiğnemesine ise
iki kere bak...
biri islami rejimden korkanlar
ikincisi çetelerle bağı olanlarmış
mış...
Allah ıslah etsin inşallah yolladığı dini bu kadar ranta çevirenleri...
islami rejimden korkanlarmış mış...
dünya üzerinde bana bir tane islami rejimle yönetilen ülke göstersenize...
iran filan demeyeceksiniz inşallah di mi...
mollanın kafasından uydurduğu rejimden bahsetmiyorum...
islami rejimden bahsediyorum...
uydurulandada ancak şu olur...
peygamberimizin sünnetidir diye dişini misvakla fırçalayıp cübbeyle gezen...
4 eşli...
25 çocuklu
tüp taktırdığı jeep iyle safariye gidip avlanan...
ihale kovalayan arsaya araziye çöken ucube tayfa oluşur...
bu islami rejim midir...
değildir...
dolayısıyla korkulacak olanın adı demek ki ''islam'' yani barış değildir...
yeni bir ad bulunda ille korkacaksam bari ondan korkayım...


çeteciliği dile getirmek bile gereksiz ve anlamsız...
nolacak yani tutki %60 ''hayır'' oy'u çıktı...
erdem dizlerine vura vura dövünecek mi halkın %60 'ı çeteci diye...
öğretmene mi şikayet edecek...


o da yetmedi...
devamında...
başbakan hatayda halka çağrı yaptı...
referandumda ''evet'' denilmesi gerekiyormuş...
çünküüü...
hayır diyenler terör gruplarıyla aynı saftaymış...
peki...
kendileri devamını getirmediyse de ben tamamlayayım yarım bıraktığı cümleyi...
terör gruplarıyla aynı safta olanlar ya terörist ya yatakçı ya sempatizandır...
yani
başladı madem cümleye bari bitirsin di mi...


şimdi bu cümleyi bir arkadaşın etse...
sevgi saygı yakınlık derecene göre
en kibarından ''hadi be ''den başlayan açılımlı cevaplar üretirsinde...
başbakan söylüyor...
saygılı olun...


şöyle bir toparlarsak demek ki ''hayırcılar'' iktidar ve destekcilerine göre 3 gruptan oluşuyor...


1-islami rejimin gelmesinden korkanlar
2-çeteciler
3-terör yanlıları....


ortak noktaları demokrat olmamaları...


sadece şu 3 madde bile ...
salt kendisi kendi aklı fikriyle ,manipule edilmeden gidip ''evet'' oyu verecek olan samimi vatandaşı
çileden çıkarır...
oturup bir kez değil 10 kez düşünmesini sağlar...




yukarda saydığım 3 madde ne havarisi kesildikleri demokrasiye...
ne insanın dilediği oyu dilediği gibi kullanabilme özgürlüğüne sığar...
bu...
sizleri hafife almalarının sonucudur...
üstelik...
yaftalamadır telkin edilendir...
bu telkin ...baskıdır...
baskının sonu zulumdür...
ve
zulmedende demokrat değildir...
hatta
iktidarın daha iyi anlayacağını umduğum lisanı kullanırsam...
''zulm ile abad olanın ahiri berbad olur''

erdemin aklına gelmemiş ama ben ilave edeyim...
insanların çoğu bu referandumu mevcut iktidar partisine
'evet devam et'
veya
'hayır çekil git'
olarak algılıyor...
ki zaten başbakanda görüldüğü üzre böyle algılıyor...
hayırcıların büyük kısmı...
bunu partiye hayır olarak kullanmak istiyorlar...
üstelik bir kısmı seçimlerde şu an ki iktidara oy ve şans verenlerden oluşuyor...
ama...
bezmişler bıkmışlar ne ummuşlar ne bulmuşlar meselesi...
kırılmışlar işte ...
anlamak zor değil
halka din iman...
kendilerine han hamam dayatmalarından...
kırılmışlar...
bunlar hayır diyecekler...

yani öyle 2-3 gruptan oluşmuyor insanlar...
insanları iki gruba ayırıp tanımlamak her ne kadar tanımlayana kolaylık sağlasa...
ve
zeka gerektirmese de...
fazla sığ ve alabildiğine yanlıştır...

birde benim gibi kelaynak kuşları var mesela...
dün eğer oy kullanabilse ''hayır'' demek istediğinin bugünkü uzantısınada ''hayır'' diyecek olan...
hayır efendim süreklilik arzetmek adına değil...
inanmadığımdan...
80 döneminin beslemesiyle yola çıkanların soracak hesabı filan yoktur...
mevcut iktidarın en verimli beslendiği dönem 80 darbesidir...
mücahitler müteahhit olduktan sonra...
ne hesap vardır sorulacak ne kitap...
sadece rant vardır paylaşılacak...

hatta daha da somutlaştıralım ...
82 referandumunda evren ''evet'' oyu isterken şunu söylerdi...


''buuu anayasayaaaa hayır diyenlerrr asala örgütüyle aynı olanlardırrrr''


şimdide


''bu anayasaya hayır diyecek olanlar terör yanlısıdır ''
diye diye evet oyu isteniyor olması çok tanıdık değil mi...


yani değişen hiçbirşey yok...
zihniyetin adı ve lakabı değişti hepsi bu...
beni sadece ve sadece hayır deme olasılığıma bakarak ...
dün asala bugün mevcut terör örgütüyle aynı safta görmeye hazır zihniyetin
neyine ...hangi uygulamasına
''evet'' diyeceğim...


şimdi zaten iktidara oy vermiş ve verecek olan...
dolayısıyla referandumda da destekleyecek olanlara...
kronolojik olarak vaatlerden seçe seçe mini bir kolaj dan oluşan hatırlatma yapayım...
malum milletce hafızamız zayıf ya biraz...
ve cilaladığım ilk maddenin üstünde tepinmeyelim lütfen...


mevcut iktidarın...
istanbul belediye başkanlığı seçim vaatlerinin en can alıcısı...
*işi...
karaköy civarındaki özel mekanlarda en eski mesleği icra etmek olan hanımların...
başka işlere yerleştirileceği ve insan onuruna uygun bir yaşam sürecekleri
ve bu mekanların kapatılacağı idi...
oylar geldi gelmesine de...
vaat yerine geldi mi...
hayır
*taksime cami yapılacaktı...
yapıldı mı
hayır
*iktidar dönemi vaatlerinin sloganı ise üniversitelere türbanla girilecekti...
yerine geldi mi
hayır...
*ermeni açılımı iyi bir sonuç verdi mi
hayır...
*kürt açılımı
hayır
*roman açılımı
hayır
eeeeee
o zaman referandum da...
da...
sadece yüreğinizin ve beyninizin ortak sesini dinleyin...

çok gürültü var duyamıyorsanız tam burda biraz dinlenin tekrar dinleyin ...
sonuçta siz karar vereceksiniz...
uzun ferah güneşli bir yolun başlangıcı mıdır bu referandum...
yoksa
köprüden önceki son çıkış mıdır...
ya da
bu halktan alınacak icazet zaten sonu başından belli bir bulvar tiyatrosu mudur...
düşüneceksiniz...


sn: oyunuz değerlidir
sandığa kadar gideceğinize göre geçersiz sayılmamalı...
referandum günü nüfus kağıdınızı yanınıza almayı unutmayın
olası bir tersliğe karşı nufus kağıdınızı doğrulayacak 2.bir kimliğinizde bulunsun yanınızda...
oy kullanana kadar alkol kullanmayın...
ne sıradaki vatandaşlarla ne sandık görevlileriyle polemiğe girip
dalaşmayın...
mühür bastığınız kağıdı biraz kurutup öyle zarfa koyun...
artık bekler misiniz yoksa üfler misiniz bilemem...
eğer iki farklı mühür varsa birinde ''tercih'' diğerinde ''evet ''yazan...
tercih yazanı seçip onu kullanın...
bu ''evet ''yazan mührü kullanmak zorunda bırakılmakda başka bir garabet o da ayrı...
umarım herkes için en iyisi olur...

yoğurt mucizesi...




                             

şu kitapların sayfalarını su geçirmez bir madde ile kaplasalar...
sudan etkilenmese...
yanıma bir kitap birde tüp alıp denizin dibinde bir kayaya sırtımı yaslayıp...
havam yettiği kadar otursam ancak kurtulurum bu sıcaktan...
istanbul ilçelerinde hissedilen sıcaklıklar 50 lerden başlar oldu 61 e kadar çıkıyor...

 yürümek eziyet...
iş güç hak getire...
geçen gün öğle güneşinde arazide çalışanlardan biri fenalaşınca...
büyükpatron yeni düzenleme yaptı...
artık arazideki işlere güneş batınca gidiyoruz...
süper oldu...

 yemek yemek işkence ...
sürekli birşeyler içmekten eriyecem yakında...
ayran favorim bu aralar...
hazır almıyorum kendim yapıyorum...
hatta...
şileden kandıradan geçtikçe açık süt alıp ...
kendi yoğurdumu da yapıyorum yapmasına...
ama...
bir ayağım kandırada öbürü şilede oturmadığımdan her zaman gidemiyorum...
hani şu yukardaki güveçteki yoğurdum gibi...
fotoğraf başarısız kabul...
ama
o güvecin içinde hakkaten yoğurt var...

 ayran ; biraz ekşi biraz tuzlu ve çok iyi çalkalanmış olacak...
yani marketteki tatlımsıları ayran niyetine içmem...
süzme yoğurt lazım...
o da yetmez...
manda yoğurdu lazım...
bu da öyle kolay kolay bulunmuyor...
yine civar illerde...
yakın köylerde bazen buluyorum...
ama her zaman değil...
merak ettim...
inek -keçi sütü var niye manda sütü yok...
meğer...
manda zor hayvanmış...
o yüzden sütünüde yoğurdunuda bulmak biraz zormuş...
mandalar az biraz kaprisli olurlarmış...
öyle işi olmayan boşta kalan gidip sağamazmış...
sadece alıştığı insan sağabilirmiş...
eskiden bu görev köylerde yeni geline verilirmiş...
gel zaman git zaman manda geline alışınca artık mandalar gelinlerden sorulur olmuş...
ne olduysa sonra olmuş...
gelin olacak kızlar günümüzde uyanmış işe...
10 metre kordon ,15 burmanın yanısıra şart koşuyorlarmış
''manda sağmam ''diye...
böyle böyle manda yetiştiriciliği terkedilir olmuş...

 bulursam manda yoğurduyla bulamazsam herhangi bir süzme ile yapıyorum...
ama...
yoğurt deyip geçmeyin...

 16 Şubat 2009 tarihinde yayımlanan tebliğle ab uyum yasaları gereğince...
yoğurtta
protein oranı %4 ‘ten %3 ’e düşürülüp...
ve yağsız kuru madde oranına ilişkin ölçü belirlenmemesiyle başladı bu garabet...
yani halkın hem maddi hem besinsel açıdan aldatılmasına zemin hazırlandı...
ve...
kullanımı yasak olan katkıların kullanılmasının yolu açılarak,...
firmalara...
hile yapma ve daha çok kâr yapma olanağı sağlandı...


uzmanlara göre...
sütteki yağsız kuru madde içinde protein,laktoz ve mineral madde bulunmaktadır...
kuru maddenin içindeki bu maddelerin ağırlıkça oranı %8,5-9 dolayındadır...
bu oranın %12’ye çıkması için ...
ya
sütün üzerine süt tozu ilave ediliyor...
ya katkı kullanılıyor...
ya da
sütün suyu uçuruluyor...


iyi bir yogurt yapmak için % 40 suyunu uçurmak gerekiyor...
ve maliyet % 40 daha üzerine biniyor...
ama sığr vs. jelatinleri ve diğer katkı maddelerini katttıgınız zaman...
% 40 uçurmanıza gerek kalmıyor.
kıvamlı bir yoğurtumsu oluşuyor...


önerilen ve kaliteli olan, bizim damak tadımıza uygun olan...
sütün suyunun uçurulmasıyla elde edilen yoğurt...
ki bu aynı zamanda ülkemizdeki süt üreticilerinin de lehine olan bir yöntem...
sonuçta üreticiyi teşviktir...
ama...
amaç üreticiyi teşvik etmek değil...
tarımdan sonra hayvancılığıda bitirmek...
yetmedi...
damak tadınızı ve yemek alışkanlıklarınızı değiştirerek ab ye pazar oluşturmak...


sonuçta tüketiciler yedikleri yoğurtta daha az protein alacaklar...
o da yetmedi...
yoğurt adı altında ne idüğü belirsiz onca maddeyi yiyecekler...


gündeme sığır ve domuz jelatini geldi önce...
1 ton süte 4 kilo attığın zaman yoğurt katılaşıyormuş...
dolayısıyla suyunu uçurmak gibi ...
maliyete etki eden ve zahmet verici bir uğraştan kurtuluyorlarmış...
sonra...
parafin'in de  katılaştırma amaçlı kullanıldığını duyup şok olmuştum...


bir dönem üreticiler de anlattı...
''dünyada hiçbir hayvanın sütü %10,5 u geçmezken ...
bizden istenen %12 ...
ve dolayısıyla piyasanın %85 i yoğurtta katkı ve hileye başvuruyor''
diye...
arayın bulun bakalım %15 dürüst olanını...

yani tabi niye olmasın yoğurt mu bilirdik biz...
şunun şurasında 3-5 sene önce yurda geldi de tanımış olduk bu yoğurt denen besini...
yemek dersen onlarda öyle...
hünkarbeğendi danimarka'dan
uskumru dolması belçika'dan
lahmacun fransa'dan geldi
aşure desen hollanda'dan sorulur...
geldide midemiz bayram etti...
ağaç kökü kemirmekten kurtulduk...


lan hayata bak be...
mandanın bile bir seçiciliği var kendini herkese sağdırmıyor hayvan da...
biz yediğimiz üstelik kendi bulduğumuz yoğurda, ağız tadımıza sahip çıkamıyoruz...

sokaktaki can'lara bir kap su birazcıkda yemek vermeyi unutmazsınız değil mi...


rakı görgüsüzlüğümüzü ise hiç sormayın...
hakkında hiçbirşey bilmediğimi dün gece epey travmatik bir şekilde
2 alman kardeşimiz sayesinde anladım
yahu alman demişken istanbulu turist bastı ya bu yıl...
bi istek parçası pardon çağrısı yapsak...
turist açılımıda yapsak hı olmaz mı...

 neyse...
ben zannedirdim ki bu rakı dediğin içecek...
kendine özel bardağa konur...
mundar etmeden biraz suyla aroması açığa çıkarılır...
bana göre bir tane buz koyulur başkasına göre koyulmaz...
biraz kavun tam yağlı biraz beyaz peynir ...
bol dereotlu çiroz...
3-5 tane ince yufkadan muska böreği en hafif sofrasıdır...


ne bileyim dün geceye kadar böyle bilirdim...
bak bu da yanlışmış...


dün deniz kenarında yer içer sohbet ederken
yan masaya alman bir çift geldi...
bir bardak bira
bir kola
bir vişne suyu
iki duble rakı söylediler...
yiyecek olarak çubuk kraker bile yoktu masada...
biradan birer yudum alıp biranın üstüne kolayı boşalttılar...
rakı için gelen buzu geri yollayıp...
rakılarada vişne suyunu paylaştırıp hallettiler...
sonra afiyetle bir yudum colalı biradan bir yudum vişne sulu rakıdan içmeye başladılar
bizde hayran hayran seyredip...
feyz aldık...


bunların masasına servis yapıp baktıkça içi bulanan zavallı şef yeşermiş suratıyla...
gecenin tespitini yaptı...
__gerek yok ki meydanlarda ...
''şarap rakı neymiş
içmeyin efendim üzüm yiyin anason yiyin'' diye bağırmaya...
bak böylelerinden sal ortalığa 300 -500 kişi ...
yeminle millet yemeden içmeden kesilir zaten...
dedi...


şimdi bundan sonrası tamamen benim gözlem-deney- algı ve kedilerimden ibarettir...
ister inanırsınız ister unutursunuz...
baştan anlaşalım ne kendim ne çevremde ...
yoğurt firmalarıyla indirect dahi bağı olan kimse yok...
kedilerin koku ve tat alma duyularının...
insanla kıyaslanamayacak kadar gelişmiş olduğunuda bildiğinizi kabul ediyorum...
iyi o zaman...


korsi ve feriş süt içmez peynir de yemez...
sütle ilgili yedikleri tek ürün yoğurttur...
uzun süredir dikkatimi çeken bir şey vardı...
ama bir türlü zaman bulup çetelesini tutamamıştım...


sonunda tuttum...
şimdi bu tuttuğum çetelenin sonucu...
bunlar verdiğim yoğurdu bazen yiyiyor bazen kafayı çevirip gidiyor...
feriş zaten agresif o itirazını daha keskin yapıyor...
tabağı kenarından 2-3 kere kaldırıp yere pat diye vuruyor...
bu...
''kaldır bu tabağı sevmedim'' demek
kaldırdın kaldırdın...
kaldırmadın
ters çevirip bırakıyor sende oturup temizliyorsun...
güzel di mi...


de...
işte kedi milleti haftada 3 kere huy değiştirmez...
yoğurdu ya sevip yiyiyordur...
ya da sevmeyip yemiyordur...
bazı insanlar gibi bir gün öyle bir gün böyle kafası karışıklardan değillerdir...
sen yedin diye yiyecek ...
sen yaptın diye yapacak taklitçilerden hiç değillerdir...
özgündür ve karakterlidir  kedi milleti...


işte benim uzun süredir tuttuğum çetele burda girdi devreye...
bunlar hangi yoğurdu yiyip hangisini reddediyorlar...
sonuç...
benim açık sütle yaptıklarımı yiyorlar...
arazi dönüşlerimin bir kaçında yolumun üstünde satılan ev tipi yoğurtlardan aldığımda...
onlarıda yiyiyorlar...
karşılığında marketlerde satılan yoğurtlardan...
tikveşli hariç hiçbirini ağızlarına sürmüyorlar...
yemedikleri markaları tek tek yazmama gerek yok ...
gidin market rafına bakın göreceksiniz...
olmadı televizyon reklamlarında görürsünüz...


korsiyle ferişin bir çok markadaki yoğurdu yememesinin altındaki nedenin...
o yoğurtlarda sığır vs. jelatini kullanılmış olma olasılığınıda zaten ben eledim...
çünkü sığır vs. jelatini salamda da kullanılır...
ve ikiside salam'a bayılır...