bu sitedeki yazılarımın....kopyalanması,çoğaltılması,yayınlanması 5846 ya göre yasaktır...

hibrit akvaryum



hayatınızda hiç balık beslediniz mi...
herşey küçük bir fanus içinde...
minicik bir japon balığının hediye edilmesiyle başlar...
yem almanız gerekir ,bir akvaryumcuya uğrarsınız...
uğradınız di mi...
hele birde kredi kartı geçiyorsa...
yani paranız yokkende borçlanarak alışveriş yapıyorsanız...
değmeyin keyfinize...

yem alırken minik bir hava motoruda alırsınız...
sonra...
minik bi filtre...
bir sonraki gidişinizde...
betalar,lepistesler,black molyler,neonlar ,guramiler çarpar gözünüze...
küçücük fanusta tüm bunları yapamazsınız...
akvaryum alırsınız...

ve...
elbette önceki filtre ve hava motoru artık yetmez...
yenilerini alırsınız....
bir çok yeni balıkla beraber...
sonra bir bakarsınız beta başka hiç bir balıkla geçinemiyor...
özerk bir alan istiyor...ölümcül kavga var...
can havliyle koşar ...
bir minik akvaryum alır betayı ayırırsınız...

bitti mi...
bitmedi elbette...
hamile lepistes ve guramiler yumurtlamıştır...
çıkan yavru balıklar diğer büyüklere doğal yem olmak üzeredir...
koşa koşa gider bir minik akvaryum daha alırsınız...
yavruları ayırmak için birde kepçe alırsınız...
ayırırsınız...
sonra minik şekilli hava kabarcıkları çıkaran bir motorun varlığını öğrenirsin...akvaryumcuya gider onuda alırsın...
artık evin her bir tarafındadır...
akvaryum,yavruluk ,yavru akvaryumu,kepçe,yem,ph düzenleyici bok püsür...

piyasada ne kadar malzeme varsa ...
sende de o kadar vardır...
akvaryumcunla aranda topla tüfekle yıkılmayacak sıkı bir bağ gelişmiştir...
ilk yeniliklerden senin haberin olur...
hatta yenilik yoksa ...
alacak bir şey bulamayınca...
akvaryumun dibinde ceset gibi yatan o iğrenç oyuncak balıkadamlar denizaltıları falan bile alırsın...

uçtumakıllılardansan...
tatlı su akvaryumunu çözemeden...
8-10 lepistesi yaşatmayı beceremeden deniz akvaryumuna atlarsın..
eşek yüküyle para verip onu kurarsın...
elinde kalır...

sokaktaki ''can''lara bir kap su ,birazda yemek vermeyi unutmadınız değil mi...

sıra canlı bitkilere gelir..
ekecen ya akvaryuma...
onlarda orda büyüyüp gelişecekler balıklara oyun alanı olacak ya...
gider alırsın...
omzuna kadar sokarsın kollarını akvaryumun suyuna...
bitkileri ekersin dibe...
1 saat sonra bitki balıklar tarafından parçalarına ayrılmış halde suyun üstünde yüzüyordur...
gider para verir bir daha alırsın...
sonuç aynı...

her seferinde bu son dersin,tövbe edersin...
yüzbinkere tövbe edip yine şarap içenlere dönersin...
gider bir daha alırsın...yine ekersin...
en sonunda su bozulur...balıklar ölür ...
alımlar,ekimler,dikimler,bağımlılıklar toptan çözüme hakkın rahmetine kavuşur...

hibrit tohum gibi....
hükümetlerin politikası gibi...
bir tarım ülkesinde yani burda ,bizde...
bin yıllık geleneklerin terkedilip ...
daha iyi ürün alınacağı teziyle tarımsal alana sokulması çiftçinin ketenpereye getirilmesi gibi...
antitezlerin doğruluğu gibi...
tohumda dışarıya bağımlı olman gibi...
ve sonuçta ...
tohumun ilacıda aynı yerden alındığına göre...
ilaçta da dışarı bağımlı olman gibi...
yapay gübrede de bağımlı olman gibi...
tantanayla aldığın tohumun ...
çok su istemesi...
sulamanın toprağı asitlendirmesi...
senin olan toprağı bozması gibi...
ekolojik dengeyi dengesizleştirmesi gibi...
şapa oturmamız gibi...
tabii şimdi burada konuya uzak insanların aklına şu gelir...
''iyide kardeşim almasın çiftçi,kendi tohumunu kendi üretmeye devam etsin''
denilebilir...
ancak...
çiftçinin kendi tohumunu üretmeye ve kullanmaya kalkışması 13 aylık bir hapis cezası ile karşılanıyor...
şaşıracak bir şey yok...
''sökülecek'' talimatı geldiğinde...
sökülmeyen şekerpancarlarının üreticilerini hatırlayın...
toprak bilinci olmayanların yönetime soyunması gibi...

baş,ayağı yönetir yönetmesine de...
içinde beyin varsa yönetir...
geçenlerde...
çinde bir kadının doğuştan beyninin yarısı olmadığı tesadüf eseri çıktı ortaya...
ama bakıyor kadın kendine...
hayatını idame ettirmek için başkalarına ihtiyacı yok...
nasıl oluyor bu ??
olur niye olmasın...
kendine bakması için beyninin var olan bölümü işe yaramış demek ki...
burda sır...
kendine bakmakta....
başkasına bakmak,yönetmek gibi zorunluluğu veya ehliyeti yok kadının...
bizdede var öyle kendilerine iyi bakanlar...
benzerlik yabana atılır gibi deği....
mr*** istesek mi ne...
hani kaçta kaçı yerli yerinde bu beyin denen organın...
şeyy...
bu arada ben geçen yılki aslanağzı tohumlarını biriktirmiştim bu yılda ektim...
bişi olmaz di mi...

neyse...
dönelim akvaryumumuza...
yani dünyamıza...
ne yani yaşadığınız alanların dev akvaryumdan farkı ne...
içerden dışarsı farklı gözükür...
ama dışardanda içersi farklı gözükür...

fanusta 2-3 balık hediye gelmişti yıllar önce...
baktık olmayacak...
babam onları bir akvaryumcuya hediye etmişti...
fanusuda vazo olarak kullanmaya başlamıştık...
yıllar sonra bir daha geldi fanusta hediye balıklar...
babamda yok ki hediye etsin akvaryumcuya...
bende bozdum niyeti...
düşünmedim yani
''ahhh ah bunları kimbilir hangi ülkelerin nehirlerinden avlayıp getiriyorlarda burda yaşamaya zorluyorlar''
falanda demedim...
götürüp iznik gölüne salıverecek halim de yok...
beslemeye karar verdim...

çarşıda bir akvaryumcu bulup ısmarlama akvaryum yaptırdık...
hangar gibi akvaryumu getirip salonun ortasına kurduk...
adam ne dediyse onu yaptık...
suyu koyduk ,verdiği ilaçlarıda içine attık...
neymiş ...
su bir hafta dinlenip balıklar sonra içine atılacakmış...
1 hafta sonra balıkları içine koymadan akvaryumcuya uğradım...
hani vereceği başka tablet vs. varsa versin diye....

uğramışkende sordum...

__bu su acı,nasıl yaşıyacak bu balıklar içinde...

evrenin sırrını sormuşum gibi gözlerini pörtletti bakakaldı...

__nasıl yani...
__yahu nasılı var mı...acı işte...hani biber gibi yakıcı acı değilde ...buruk acı...heh işte buruk acı.
 bu acı kavramını anlatmakda bir derttir ki...
aman yani...
''biber acısı'' gibi bir acı tarif ederken ''yakıcı acı'' dersinde...
yakıcı olmayan acıyı tarif etmek 50 cümle kurdurur insana...
''buruk acı'' işte...
en azından ben böyle tanımlıyorum...
varsa da başka tanımı , ben bilmiyorum...

akvaryumcu pörtlemiş gözlerle bakarken...
dile geldi...

__siz bunu nerden anladınız...
__ee suyu tattım balıklar nasıl bişeyin içinde yaşıyacak diye ...su acıydı başka türlü nasıl anlayacam...
__heee anladım...

ne anladı bilemiyorum...ama çok anlamlı bir ''heee'' idi o...
ağırabilerden biriydi bu akvaryumcu...
ama bu olaydan sonra acaip değişti...
hafifledi,yumuşadı,güleryüzlü falan bir tip oldu...
''bunca yıldır bu işi yaptığını,bugüne kadar her tür insanı tanıdığını...
tamda artık hiçbirşeye şaşırmayacağını düşündüğü zamanda ...
bugüne kadar akvaryumun suyunu tadanla ilk defa karşılaştığını'' söyledi...
hatta bir süre sonra ...
ekselansın
''teşekkürler almayayım ben''
demesine rağmen ona bir tespih hediye etmişliği de var...
önce masumane bir hediye olarak algıladıysam da...
sonra çözdüm işin sırrını...
yâ sabır...yâ sabır...yâ sabır...

***mr:Magnetic Resonance ... görüntüleme tekniklerinden biri...
sn: anlaşıldığı üzere akvaryum maceram kısa sürede sonlanmıştı...
şimdilerde aslanağzı tohumu ektim içlerine...
sedencik,01 Mayıs 2008, 19:57

6 Responses to “hibrit akvaryum”

Adsız dedi ki...

güzel kukla tiyatrosu da oluyor o boş akvaryumlarda.. ya da terrarium oluyor ..=P..şimdi de karadenizin doğası bozulmakta.. ekimine karışılmakta..
biz de artık ulusal kaktüs tarımına başlayacağız gibi görünüyor..
sonunhavayla beslenip k
da lorofil senteziyle yaşar hale geleceğiz sanki..
sana sedenim ayrık otum derken korkmaya başladım.. bişey olur mu ki..

atalet..


son not.. ben bu tatma öyküsünü hatırlıyorum bi yerlerden sanki..

ama tesbih bölümünü unutmuş muyum sen mi yazmamıştın.. bilemedim.. =)

Çağlar dedi ki...

aha, itiraf: uzun süre balıkçılık yaptım ben de... akvaryumdakilerden canım, başka birşey değil. ve hiç aklıma gelmedi tadına bakmak. bravo. beni de şaşırttınız.

gülsen VAROL dedi ki...

Bir gün kapı çaldı açtım baktım benim sarışın afet torun arkada sarışın 2.afet anası.. arkasında benim yakışıklı oğlum!!!
3 yaşındaki torunun kucağında ha düştü ha düşecek bir akvaryum!!!.
Yaşlı ve yalvaran gözlerle tatil dönüşü almak üzere yemleriyle beraber bir hafta bırakabilirmiyiz diye sormaya gelmişler.. arabada bavullar.. uçaklarının kalkmasına 2 saat varken!!
Benim akvaryum maceram böyle başladı sevgili seden. Bir hafta sonra dönenler geri isteyecek diye aklım çıktı.. Onların da ben alın diyeceğim diye ödleri patladı..İki yıl sonra yeni bir balık eski balıkları yedi!.. ben de onu tuvalete atıp sifonu çektim!
Ne zaman sifon çeksem, klozete atamadığım b/alıklar aklıma geliyor ..
İlahi seden.. sen çok yaşa e mi!

Sedencik dedi ki...

ATALET.....kaktüs tarımına başlandı haberin yok mu:)
radyasyonu absorbe ediyormuş...
muş...
şirket/banka/ofis her bilgisayar önünde bir gariban kaktüscük var artık...
tesbih olmaz mı hiç...
sen unutmuşsun ataletcim virgül eklenmedi :)
dayanıklıdır ayrıkotu ama yinede dikkat etmekte yarar var tabi :)
sevgiyle...

Sedencik dedi ki...

ÇAĞLAR.....o zaman bilirsin...
suyu hazırlamak adına o kadar fazla şey attırdı ki akvaryumcu içine...
hakikaten merak ettim bu kadar tabletin atıldığı su nasıl birşey olacak ...
bu garibim balıklar nasıl bir yerde yaşayacak diye :)
sağlıcakla...

Sedencik dedi ki...

HASRETSENFONİLERİ.....bilseler bu kadar seveceğinizi...
emin olun aldıklarının 3.günü bırakırlardı size :)
zor iş akvaryum...
sizinde gördüğünüz gibi bazı balıklar birarada olmuyor...
kimi sadece kendi cinsiyle anlaşırken ...
kimi ayrı bir alan istiyor...
yinede 2 yıl sonra gelen balık...
bilseydi son yemeği olacağını yermiydi hiç öncekileri...
sevgiyle...